Eskiden uzak ülkelerin birinde bir kral yaşardı. Bu kral, halkını sevmezdi. Onların çıkarlarını gözetmez, düşünmezdi. Gece gündüz eğlenirdi, zevke sefaya düşkündü. Yalnızca zevke sefaya düşkünlüğüyle kalmazdı; kralın çok garip alışkanlıkları vardı. Halkına görünmek yerine, kendi ellerinin kocaman, boy boy resimlerini yaptırır; yol, kavşak ve caddelere, kent meydanlarına, duvarlara astırırdı. El resimlerinin altına da, kocaman harflerle, "Kral-eli" yazısını yazdırırdı. Kraliyet mührünün altından bile "Kral-eli" resmi çıkardı. Bu yüzden, komşu ülkeler bu ülkeye "Kral-eli Ülkesi" derlerdi...
Eskiden uzak ülkelerin birinde bir kral yaşardı. Bu kral, halkını sevmezdi. Onların çıkarlarını gözetmez, düşünmezdi. Gece gündüz eğlenirdi, zevke sefaya düşkündü. Yalnızca zevke sefaya düşkünlüğüyle kalmazdı; kralın çok garip alışkanlıkları vardı. Halkına görünmek yerine, kendi ellerinin kocaman, boy boy resimlerini yaptırır; yol, kavşak ve caddelere, kent meydanlarına, duvarlara astırırdı. El resimlerinin altına da, kocaman harflerle, "Kral-eli" yazısını yazdırırdı. Kraliyet mührünün altından bile "Kral-eli" resmi çıkardı. Bu yüzden, komşu ülkeler bu ülkeye "Kral-eli Ülkesi" derlerdi...