“Bazıları ‘Cehalet mutluluktur,' demeye cüret ediyordu ve bu ölümcül hatadan iki bin yıllık bir ıstırap doğmuştu. Cehaletin faydalarıyla ilgili bu efsane artık bir toplumsal suç olarak görülüyordu. Yoksulluk, pislik, batıl inançlar, tiranlık, kadınların sömürülmesi ve baskı altında tutulması, erkeklerin aptallaştırılması ve yönetilmesi, her türlü fiziksel ve ahlaki hastalık bile isteye üretilen cehaletin meyveleriydi, cehalet bir tür politik ve dini polis rolünü oynuyordu. Bu korkunç dogmaları yalnızca bilgi yok edebilirdi, bu dogmaları yayan ve onlarla yaşayanları sadece bilgi doğru yola sokabilirdi, ancak bilgi, ister topraktaki, ister insan zihninin aydınlanmasındaki zenginliğin kaynağı olabilirdi. Hayır! Mutluluk hiçbir zaman cehalette olmamıştı, o her zaman bilgideydi ve bu bilgi somut ve ahlaki sefaleti, uçsuz bucaksız ve verimli bir araziye dönüştürecekti, kültür bu zenginliği her yıl on kat arttıracaktı.”
Küçük ve huzurlu Jonville kasabasının idealist ilkokul öğretmeni Marc, bir okul tatilinde eşi Genevieve ve küçük kızı Louise'i de yanına alarak eşinin Maillebois'da yaşayan ailesi Madam Duparque ve Madam Berthereau'yu ziyarete gider. Ancak tatilleri sırasında çok talihsiz bir olay gerçekleşir. Marc'ın da çok sevdiği bir dostu olan, Maillebois okulunun müdürü Simon'un yeğeni küçük Zephirin bir gece canice işlenen bir cinayete kurban gider. Katolik dininin hüküm sürdüğü Maillebois kasabasında bu cinayetten hemen Yahudi okul müdürü Simon suçlanır ancak Marc ve Simon'un kardeşi David bunun gerçek olamayacağından emindirler. Bu nedenle Marc gerçeğin peşine düşer ve her şeyi, kendi mutluluğunu bile tehlikeye atmayı, ailesinin dağılmasını bile göze alarak gerçeği herkesin görmesini sağlamak için tüm hayatını bu yola adar. Ancak çıktığı bu yolda önüne birçok engelle karşılaşacaktır. Acaba Marc her şeyin üstünde tuttuğu gerçeği tüm Fransa halkının görmesini sağlayabilecek midir?
Emile Zola'nın bizzat müdahil olduğu Dreyfus davasından esinlenerek yazdığı bu kitap, okuyucuya kendi hayatındaki gerçekleri, bu gerçekleri savunmak için neleri göze alabileceğini sorgulatacak, akıcı ve düşündüren bir eser...
Bu eseri okurlarımıza sunmaktan kıvanç duyarız.
“Bazıları ‘Cehalet mutluluktur,' demeye cüret ediyordu ve bu ölümcül hatadan iki bin yıllık bir ıstırap doğmuştu. Cehaletin faydalarıyla ilgili bu efsane artık bir toplumsal suç olarak görülüyordu. Yoksulluk, pislik, batıl inançlar, tiranlık, kadınların sömürülmesi ve baskı altında tutulması, erkeklerin aptallaştırılması ve yönetilmesi, her türlü fiziksel ve ahlaki hastalık bile isteye üretilen cehaletin meyveleriydi, cehalet bir tür politik ve dini polis rolünü oynuyordu. Bu korkunç dogmaları yalnızca bilgi yok edebilirdi, bu dogmaları yayan ve onlarla yaşayanları sadece bilgi doğru yola sokabilirdi, ancak bilgi, ister topraktaki, ister insan zihninin aydınlanmasındaki zenginliğin kaynağı olabilirdi. Hayır! Mutluluk hiçbir zaman cehalette olmamıştı, o her zaman bilgideydi ve bu bilgi somut ve ahlaki sefaleti, uçsuz bucaksız ve verimli bir araziye dönüştürecekti, kültür bu zenginliği her yıl on kat arttıracaktı.”
Küçük ve huzurlu Jonville kasabasının idealist ilkokul öğretmeni Marc, bir okul tatilinde eşi Genevieve ve küçük kızı Louise'i de yanına alarak eşinin Maillebois'da yaşayan ailesi Madam Duparque ve Madam Berthereau'yu ziyarete gider. Ancak tatilleri sırasında çok talihsiz bir olay gerçekleşir. Marc'ın da çok sevdiği bir dostu olan, Maillebois okulunun müdürü Simon'un yeğeni küçük Zephirin bir gece canice işlenen bir cinayete kurban gider. Katolik dininin hüküm sürdüğü Maillebois kasabasında bu cinayetten hemen Yahudi okul müdürü Simon suçlanır ancak Marc ve Simon'un kardeşi David bunun gerçek olamayacağından emindirler. Bu nedenle Marc gerçeğin peşine düşer ve her şeyi, kendi mutluluğunu bile tehlikeye atmayı, ailesinin dağılmasını bile göze alarak gerçeği herkesin görmesini sağlamak için tüm hayatını bu yola adar. Ancak çıktığı bu yolda önüne birçok engelle karşılaşacaktır. Acaba Marc her şeyin üstünde tuttuğu gerçeği tüm Fransa halkının görmesini sağlayabilecek midir?
Emile Zola'nın bizzat müdahil olduğu Dreyfus davasından esinlenerek yazdığı bu kitap, okuyucuya kendi hayatındaki gerçekleri, bu gerçekleri savunmak için neleri göze alabileceğini sorgulatacak, akıcı ve düşündüren bir eser...
Bu eseri okurlarımıza sunmaktan kıvanç duyarız.