İslâm irfanının cereyan ettiği ve beslendiği ırmak, Muhammedî (s.a.a) vahyin coşkun kaynağından başka bir yer değildir. Ancak bu ırmağı sağ salim geçebilmek, tarihin dolambaçlı labirentlerinden geçmeyi gerektirdiğinden tarih boyunca bunu deneyen insanların değerinde; artışlar veya eksilmeler, yücelmeler veya alçalmalar görülmüştür. Nitekim Asr-ı Saadet'e ait tazelik ve temizlikten uzaklaşılmıştır. Buna binaen asıl kaynaktan mahrum kalmak doğru olmadığı gibi ırmağın bulanıklığıyla teselli bulmak da akıllıca bir tavır değildir. Bu açıdan, gerçek irfanı arayanların; kendilerini -bu konuda- geliştirmek ve manevî ateşlerini doruğa yükseltmek için ırmağın kaynağına dönerek onu, balçıklardan kurtarmak suretiyle temizlemeleri kaçınılmaz bir zarurettir. Yani Kur'an, akıl lambası ve velâyet nuruyla idrak edilmelidir. Bizim, “Halis Şia İrfanı” tabirinden maksadımız da budur.
İslâm irfanının cereyan ettiği ve beslendiği ırmak, Muhammedî (s.a.a) vahyin coşkun kaynağından başka bir yer değildir. Ancak bu ırmağı sağ salim geçebilmek, tarihin dolambaçlı labirentlerinden geçmeyi gerektirdiğinden tarih boyunca bunu deneyen insanların değerinde; artışlar veya eksilmeler, yücelmeler veya alçalmalar görülmüştür. Nitekim Asr-ı Saadet'e ait tazelik ve temizlikten uzaklaşılmıştır. Buna binaen asıl kaynaktan mahrum kalmak doğru olmadığı gibi ırmağın bulanıklığıyla teselli bulmak da akıllıca bir tavır değildir. Bu açıdan, gerçek irfanı arayanların; kendilerini -bu konuda- geliştirmek ve manevî ateşlerini doruğa yükseltmek için ırmağın kaynağına dönerek onu, balçıklardan kurtarmak suretiyle temizlemeleri kaçınılmaz bir zarurettir. Yani Kur'an, akıl lambası ve velâyet nuruyla idrak edilmelidir. Bizim, “Halis Şia İrfanı” tabirinden maksadımız da budur.