“Antalya'daki yeni evimize yerleşmemiz sırasında, bende iz bırakan bir olay yaşamıştım. O güne kadar, kitaplarımı koyduğum rafların duvara monte edilmesi işlerini hep ben kendim yapardım. Bu yeni evimizde de, matkapla duvarı deleceğim yerlerin ölçüm işlemlerini yaparken birden aklıma, “Kırk yaşını geçmişim, bunlarla niye uğraşıyorum ki? Çağırayım bir marangoz gelsin yapsın.” düşüncesi geldi. Aklıma geleni de yaptım.
Bir iki saat içinde bir marangoz, iki yardımcısı ile birlikte çalışma odamdaydılar. İlk olarak benim ölçü aldığım duvardan başladılar. Biraz sonra marangoz; “Abi, senin aldığın ölçüler yanlış olmuş. Ölçü tavana göre alınır. Yerleri değiştiriyorum, bilgin olsun.” dedi. Dedim, “Hiç bilgi verme, yap. Usta sensin.”
Aldıkları yeni ölçüme göre deldiler duvarı, rafları monte ettiler. Yamuk oldu. Marangoz geldi; “Abi, senin aldığın ölçüler doğruymuş. Şimdi ona göre monte edeceğiz. Kusura bakma.” dedi. Dedim; “Kusura bakmam. Siz çalışın.” Benim aldığım ölçülere göre taktılar, oldu ama duvarda da onların yanlışlıkla açtıkları bir sürü boş delik kaldı. Öteki duvara geçtiler. Ölçtüler, biçtiler, deldiler, taktılar, o da yamuk oldu. Marangoz geldi; “Abi, bu raflar yamuk oldu. Merak etme şimdi düzeltiriz.” dedi. “Düzeltme, öyle kalsın.” dedim. Şaşırdı. Ona kızdığımı zannetti. “Kızmadım…” dedim. “Sadece hayatımda bir şeylerin yamuk olmasına ihtiyacım var. Bırak öyle kalsın.” Ve çalışma odamdaki kitap gruplarından birisi, o evde oturduğumuz sürece yamuk durdu. Simetri hastalığım hiç olmamıştı ama “mükemmeliyetçilik” adında bir hastalığım vardı. Bu yeni şehirle birlikte artık tedaviye başlamıştım..
“Antalya'daki yeni evimize yerleşmemiz sırasında, bende iz bırakan bir olay yaşamıştım. O güne kadar, kitaplarımı koyduğum rafların duvara monte edilmesi işlerini hep ben kendim yapardım. Bu yeni evimizde de, matkapla duvarı deleceğim yerlerin ölçüm işlemlerini yaparken birden aklıma, “Kırk yaşını geçmişim, bunlarla niye uğraşıyorum ki? Çağırayım bir marangoz gelsin yapsın.” düşüncesi geldi. Aklıma geleni de yaptım.
Bir iki saat içinde bir marangoz, iki yardımcısı ile birlikte çalışma odamdaydılar. İlk olarak benim ölçü aldığım duvardan başladılar. Biraz sonra marangoz; “Abi, senin aldığın ölçüler yanlış olmuş. Ölçü tavana göre alınır. Yerleri değiştiriyorum, bilgin olsun.” dedi. Dedim, “Hiç bilgi verme, yap. Usta sensin.”
Aldıkları yeni ölçüme göre deldiler duvarı, rafları monte ettiler. Yamuk oldu. Marangoz geldi; “Abi, senin aldığın ölçüler doğruymuş. Şimdi ona göre monte edeceğiz. Kusura bakma.” dedi. Dedim; “Kusura bakmam. Siz çalışın.” Benim aldığım ölçülere göre taktılar, oldu ama duvarda da onların yanlışlıkla açtıkları bir sürü boş delik kaldı. Öteki duvara geçtiler. Ölçtüler, biçtiler, deldiler, taktılar, o da yamuk oldu. Marangoz geldi; “Abi, bu raflar yamuk oldu. Merak etme şimdi düzeltiriz.” dedi. “Düzeltme, öyle kalsın.” dedim. Şaşırdı. Ona kızdığımı zannetti. “Kızmadım…” dedim. “Sadece hayatımda bir şeylerin yamuk olmasına ihtiyacım var. Bırak öyle kalsın.” Ve çalışma odamdaki kitap gruplarından birisi, o evde oturduğumuz sürece yamuk durdu. Simetri hastalığım hiç olmamıştı ama “mükemmeliyetçilik” adında bir hastalığım vardı. Bu yeni şehirle birlikte artık tedaviye başlamıştım..