Gilles Deleuze her zaman olumlu karşılamasa da felsefeye "felsefe tarihçiliği" ile başlayan bir düşünürdür. Hume incelemesinden, Spinoza ve İfade Sorunu başlıklı doktora tezine kadar uzanan bu süreç, pek çokları tarafından onun "çıraklık" dönemi olarak görülür. Ancak Deleuze'ün felsefe tarihçiliğini öne çıkaran bu kitapların özgünlükleri de göz ardı edilemez. Ayrıca bu kitaplarını takiben yazdığı Fark ve Tekrar ve Anlamın Mantığı eserleri, felsefi düşüncesinin özgünlüğünü bir kez daha teyit eder. Bu yönüyle Deleuze'ün ilk eserleri, Michael Hardt'ın ifadesiyle, felsefe tarihinin gövdesinde ameliyatlar yapan "yerinde müdahaleler" olarak değerlendirilir.
Deleuze fark felsefesini oluştururken, Hegelci olumsuzlamaya karşı Bergson'u, Nietzsche'yi ve Spinoza'yı kullanarak, geleneksel ontolojik yapıları ters yüz etmeyi amaçlar. Böylelikle Deleuze, Bergson'un "süre"si üzerinden çokluk ontolojisini; Nietzsche'nin "ebedi dönüş"ü ile çokluk etiğini, Spinoza felsefesi ile de çokluk politikasını inşa eder ve bunların her biri onun felsefesini biçimlendirmesinde önemli bir yer edinir.
Elinizdeki çalışma, Deleuze'ün erken dönemini karekterize eden "Hume-Bergson" ekseninden, kariyerini olgunluğa taşıyan "Nietzsche-Spinoza" özdeşliğine geçerken ele aldığı bir dizi felsefi sorunu onun "fark felsefesi" çerçevesinde değerlendirmesinin yanı sıra, Platon'dan bu yana Avrupa düşüncesini egemenliği altına almış "temsil felsefeleri"nin ayrıntılı bir eleştirisinin Bergson, Nietzsche ve Spinoza felsefelerindeki konumlarını da ele alıp tartışmaktadır.
Gilles Deleuze her zaman olumlu karşılamasa da felsefeye "felsefe tarihçiliği" ile başlayan bir düşünürdür. Hume incelemesinden, Spinoza ve İfade Sorunu başlıklı doktora tezine kadar uzanan bu süreç, pek çokları tarafından onun "çıraklık" dönemi olarak görülür. Ancak Deleuze'ün felsefe tarihçiliğini öne çıkaran bu kitapların özgünlükleri de göz ardı edilemez. Ayrıca bu kitaplarını takiben yazdığı Fark ve Tekrar ve Anlamın Mantığı eserleri, felsefi düşüncesinin özgünlüğünü bir kez daha teyit eder. Bu yönüyle Deleuze'ün ilk eserleri, Michael Hardt'ın ifadesiyle, felsefe tarihinin gövdesinde ameliyatlar yapan "yerinde müdahaleler" olarak değerlendirilir.
Deleuze fark felsefesini oluştururken, Hegelci olumsuzlamaya karşı Bergson'u, Nietzsche'yi ve Spinoza'yı kullanarak, geleneksel ontolojik yapıları ters yüz etmeyi amaçlar. Böylelikle Deleuze, Bergson'un "süre"si üzerinden çokluk ontolojisini; Nietzsche'nin "ebedi dönüş"ü ile çokluk etiğini, Spinoza felsefesi ile de çokluk politikasını inşa eder ve bunların her biri onun felsefesini biçimlendirmesinde önemli bir yer edinir.
Elinizdeki çalışma, Deleuze'ün erken dönemini karekterize eden "Hume-Bergson" ekseninden, kariyerini olgunluğa taşıyan "Nietzsche-Spinoza" özdeşliğine geçerken ele aldığı bir dizi felsefi sorunu onun "fark felsefesi" çerçevesinde değerlendirmesinin yanı sıra, Platon'dan bu yana Avrupa düşüncesini egemenliği altına almış "temsil felsefeleri"nin ayrıntılı bir eleştirisinin Bergson, Nietzsche ve Spinoza felsefelerindeki konumlarını da ele alıp tartışmaktadır.