“Sabah kalkıp yüzümü yıkamak için banyoya girdiğimde leğendeki çamaşırlar bana baktılar. Ben de onlara baktım. Görmezden geldik birbirimizi. Çıktım yanlarından. Balkona geçtim. Gömlek kurumuştu. Ütüledim bir güzel, üstüme geçirdikten sonra baktım aynaya olmuş. Oturdum, küçük bir kahvaltı. Hazırlanıp çıktım. Sokaklar elaydı. Ağaçlar dün yağan yağmurla şehre yapraklarının rengini dökmüş, yağmur suyu biraz açmış rengini yeşilin. Sırılsıklam bir ziya içinde yüzüyoruz, sabahın insanları, işe gidenler, bir şeylere yetişme işçileri.”
Şiirle yola çıkıp minyatür öyküler kurgulayarak yoluna devam eden Akarsu, bu kitabında nesir ve şiir atını bir sürüyor. Öyküye, ansızın, yalın ve taze imgeler bırakıp okuru çocuk hayretine dönmeye çağırıyor. Öykücünün işi, olana olmayanın tılsımlı gömleğini giydirmekse, o sakin bir flanör ruhuyla bunu rahatlıkla yapıyor.
“Sabah kalkıp yüzümü yıkamak için banyoya girdiğimde leğendeki çamaşırlar bana baktılar. Ben de onlara baktım. Görmezden geldik birbirimizi. Çıktım yanlarından. Balkona geçtim. Gömlek kurumuştu. Ütüledim bir güzel, üstüme geçirdikten sonra baktım aynaya olmuş. Oturdum, küçük bir kahvaltı. Hazırlanıp çıktım. Sokaklar elaydı. Ağaçlar dün yağan yağmurla şehre yapraklarının rengini dökmüş, yağmur suyu biraz açmış rengini yeşilin. Sırılsıklam bir ziya içinde yüzüyoruz, sabahın insanları, işe gidenler, bir şeylere yetişme işçileri.”
Şiirle yola çıkıp minyatür öyküler kurgulayarak yoluna devam eden Akarsu, bu kitabında nesir ve şiir atını bir sürüyor. Öyküye, ansızın, yalın ve taze imgeler bırakıp okuru çocuk hayretine dönmeye çağırıyor. Öykücünün işi, olana olmayanın tılsımlı gömleğini giydirmekse, o sakin bir flanör ruhuyla bunu rahatlıkla yapıyor.