Audrey Grenwood, sınıfa gireli daha on dakika bile olmamıştı saatine baktı. Döndü on geçiyordu. Her şeyden bıkmıştı artık. Bu okuldan, öğrencilerden, lekeli sıralardan, kısacası hayatından... İki yıldır Tramon Yatılı Okulu'nda İngilizce öğretmenliği yapıyordu. Her sabah saat tam sekizde tramvayla okula gidiyordu. İngilizce öğrenmeye pek de meraklı olmayan bu küçüklere saatlerce ders anlatmaya çalışırdı. İşkence bu kadarla kalsa iyiydi. Maaşı çok azdı. Bu yüzden akşamları okul çalışmalarına kalıp çocuklara bakarak birkaç kuruş daha kazanıyordu. Ancak saat altıda okuldan çıkabiliyordu. Oturduğu evi de hiç sevmezdi. Okul çıkışlarında yolu uzatarak bol bol yürürdü.
Mutfağı öyle küçüktü ki bir kişi sağından soluna ancak dönebilirdi. Mutfakta yumurta, soğuk et ve meyveden başka bir şey yoktu. Yine de yemek saatlerini sabırsızlıkla beklerdi. Hiç değilse yalnız kalabileceği, kendini rahat hissettirdiği bir andı. Öğle yemeklerindeki gibi öğrencilerin gürültüsü, yemekhanenin o ağır kokulu havası yoktu.
Audrey Grenwood, sınıfa gireli daha on dakika bile olmamıştı saatine baktı. Döndü on geçiyordu. Her şeyden bıkmıştı artık. Bu okuldan, öğrencilerden, lekeli sıralardan, kısacası hayatından... İki yıldır Tramon Yatılı Okulu'nda İngilizce öğretmenliği yapıyordu. Her sabah saat tam sekizde tramvayla okula gidiyordu. İngilizce öğrenmeye pek de meraklı olmayan bu küçüklere saatlerce ders anlatmaya çalışırdı. İşkence bu kadarla kalsa iyiydi. Maaşı çok azdı. Bu yüzden akşamları okul çalışmalarına kalıp çocuklara bakarak birkaç kuruş daha kazanıyordu. Ancak saat altıda okuldan çıkabiliyordu. Oturduğu evi de hiç sevmezdi. Okul çıkışlarında yolu uzatarak bol bol yürürdü.
Mutfağı öyle küçüktü ki bir kişi sağından soluna ancak dönebilirdi. Mutfakta yumurta, soğuk et ve meyveden başka bir şey yoktu. Yine de yemek saatlerini sabırsızlıkla beklerdi. Hiç değilse yalnız kalabileceği, kendini rahat hissettirdiği bir andı. Öğle yemeklerindeki gibi öğrencilerin gürültüsü, yemekhanenin o ağır kokulu havası yoktu.