“Hastalıklı Romantizmler Çağına Hoş Geldiniz...“
Kimi zaman bilinç akışları, kimi zaman içsel monologlar, kimi zaman halusinasyonlar ve ekspresyonist yorumlarla olaylar serimlenebilmekte. Bu da her biri birer tablo kadar ilginç olabilen çizim kareleri ile bizi karşı karşıya getirmekte. Çok zaman grafik sanatı ve animasyon tekniklerinden de yararlanan bu anlatım tarzı eski çizgi roman anlayışından çok farklı yerlere götürmekte bizi. Öyle ki, bu tür çizgi romanların herhangi bir sayfası rahatlıkla prestijli bir modern sanatlar müzesinde yer alabilir.
....
Sin City çizgi romanı bize şiddetin estetiğini vermeye çalışırken hikayesiyle de apayrı bir insan türünden söz etmekte. Doğuştan kaybetmiş, her an her türlü belaya hazır, arıza tiplerin, çürümüş kentlerdeki özgün adalet anlayışına vurgu yapmakta Sin City.
....
Kahramanımız bu işlerle başa çıkmaya çabalarken bir süper kahraman filan değildir. Zaten ilk cildin sonunda çat diye elektrikli sandalyeye oturtularak hayata veda eder. Takip eden ciltlerde ne olur, onu sonra göreceğiz. Ama asıl düşünsel mesaj şudur ki artık birer günah yumağı olmuş kentlerde en ucuz şey yaşamdır. İnsanoğlu göğüs göğüse verdiği siper savaşlarına çağımız kentlerinde geri dönmüştür. Hayat daimi bir takip, kovalamaca, adam tepelemece serüvenine dönüşmüştür. Bu hayhuy içinde haklı haksız, iyi, kötü ya da geçmiş, gelecek yoktur. “Physco“ durumlar vardır. Ve her koyun kendi ruhsal takıntısından asılır. Kimi vakit dünyanın en vahşi yaratığı olabilen bir katil, sırf kokusunu sevdiği için, bir fahişenin intikamına kendini adayabilmektedir.
Sin City sadece şiddetin estetize edildiği bir çizgi roman değil aynı zamanda her biri birer çağdaş batakhaneye dönmüş metropollerdeki ruhsal sapkınlık ve zaaflara, insansal hastalık ve sakatlıklara getirilen yeni bir tür yaklaşımdır aynı zamanda.
Hastalıklı romantizmler çağına hoş geldiniz...
“Hikmet Temel Akarsu - Radikal Kitap - 26 Ağustos 2005“
“Hastalıklı Romantizmler Çağına Hoş Geldiniz...“
Kimi zaman bilinç akışları, kimi zaman içsel monologlar, kimi zaman halusinasyonlar ve ekspresyonist yorumlarla olaylar serimlenebilmekte. Bu da her biri birer tablo kadar ilginç olabilen çizim kareleri ile bizi karşı karşıya getirmekte. Çok zaman grafik sanatı ve animasyon tekniklerinden de yararlanan bu anlatım tarzı eski çizgi roman anlayışından çok farklı yerlere götürmekte bizi. Öyle ki, bu tür çizgi romanların herhangi bir sayfası rahatlıkla prestijli bir modern sanatlar müzesinde yer alabilir.
....
Sin City çizgi romanı bize şiddetin estetiğini vermeye çalışırken hikayesiyle de apayrı bir insan türünden söz etmekte. Doğuştan kaybetmiş, her an her türlü belaya hazır, arıza tiplerin, çürümüş kentlerdeki özgün adalet anlayışına vurgu yapmakta Sin City.
....
Kahramanımız bu işlerle başa çıkmaya çabalarken bir süper kahraman filan değildir. Zaten ilk cildin sonunda çat diye elektrikli sandalyeye oturtularak hayata veda eder. Takip eden ciltlerde ne olur, onu sonra göreceğiz. Ama asıl düşünsel mesaj şudur ki artık birer günah yumağı olmuş kentlerde en ucuz şey yaşamdır. İnsanoğlu göğüs göğüse verdiği siper savaşlarına çağımız kentlerinde geri dönmüştür. Hayat daimi bir takip, kovalamaca, adam tepelemece serüvenine dönüşmüştür. Bu hayhuy içinde haklı haksız, iyi, kötü ya da geçmiş, gelecek yoktur. “Physco“ durumlar vardır. Ve her koyun kendi ruhsal takıntısından asılır. Kimi vakit dünyanın en vahşi yaratığı olabilen bir katil, sırf kokusunu sevdiği için, bir fahişenin intikamına kendini adayabilmektedir.
Sin City sadece şiddetin estetize edildiği bir çizgi roman değil aynı zamanda her biri birer çağdaş batakhaneye dönmüş metropollerdeki ruhsal sapkınlık ve zaaflara, insansal hastalık ve sakatlıklara getirilen yeni bir tür yaklaşımdır aynı zamanda.
Hastalıklı romantizmler çağına hoş geldiniz...
“Hikmet Temel Akarsu - Radikal Kitap - 26 Ağustos 2005“