“Kitaplar, gazeteler, CD'ler, incik boncuk kutularıyla dolu masamda ‘aşk' lafının geçmesi bile elimin titremesine, çayımın çalkalanmasına, dökülen damlaların kâğıdı ıslatmasına neden oldu. Eskiden aşk mektubu yazan âşıklar, kâğıdın ucunu yakarmış. Bu, senin için yanıp tutuşuyorum demekmiş yani. Arkalarından gözyaşı akıtırlarmış, benimkisi çay damlası, bende akıtacak bir damla yaş bile yok…
Kişi nereye giderse gitsin, yüreğini yanında taşıyor. Şimdi gittiğim ve âşık olduğum yeri daha önce bilseydim muhakkak o kadar kahrolmaz, o kadar incinmez, o kadar harap etmezdim kendimi…”
“Kitaplar, gazeteler, CD'ler, incik boncuk kutularıyla dolu masamda ‘aşk' lafının geçmesi bile elimin titremesine, çayımın çalkalanmasına, dökülen damlaların kâğıdı ıslatmasına neden oldu. Eskiden aşk mektubu yazan âşıklar, kâğıdın ucunu yakarmış. Bu, senin için yanıp tutuşuyorum demekmiş yani. Arkalarından gözyaşı akıtırlarmış, benimkisi çay damlası, bende akıtacak bir damla yaş bile yok…
Kişi nereye giderse gitsin, yüreğini yanında taşıyor. Şimdi gittiğim ve âşık olduğum yeri daha önce bilseydim muhakkak o kadar kahrolmaz, o kadar incinmez, o kadar harap etmezdim kendimi…”