İkinci Dünya Savaşından sonra Demokratik Almanya Cumhuriyetinin sancılı kuruluş sürecini, bu yıllarda kimi eski ve yeni toplum arasında açık tercihini yapan, kimi yerde bocalayan insanları ele alan Karar adlı eserinin devamı olarak kabul edilen Güven, Anna Seghersin en son romanıdır. Yazar bu romanından söz ederken şöyle der: Benim için önemli olan, dünyamızı iki kampa bölen parçalanmanın tüm yaşamımızın en kişisel ve en gizli köşelerine kadar etkili olduğunu okura gösterebilmektir. Yirminci yüzyıl Alman dili edebiyatının en önemli yazarlarından Christa Wolfun şu sözleri dikkat çekici: Anna Seghersin hemen başlangıcında doğmuş olduğu 20. yüzyılın hırs ve coşkuları ne yazık ki duygu dolu değildir, lirik bir kişilik taşımazlar. Onlar ev ve otel odalarında değil, savaş cephelerinde, sokaklarda yaşar, barikatlar arkasında, konferans salonlarında, okullarda, laboratuvar ve fabrikalarda kendilerini gösterirler. Anna Seghers Güven adlı romanında 2. Dünya Savaşı sonrasında Doğu Almanyanın, kimi güçlerin çabalarına, düzenlenen ayaklanmalara karşın batıdan giderek nasıl koptuğunu ve Sovyetler Birliğinin de desteği ile ayakları üzerinde durmaya başladığını anlatır. Özellikle batıdan gelmiş olan bazı bilim adamlarının ilk yıllarda yaşadıkları sayısız düş kırıklığına karşın niçin burada kaldığı ve savaş sonrası genç neslin, işçi sınıfının güçlenmesi uğruna gösterdiği inanılmaz çabalar çok canlı, etkileyici bir anlatımla gözler önüne serilmekte.
İkinci Dünya Savaşından sonra Demokratik Almanya Cumhuriyetinin sancılı kuruluş sürecini, bu yıllarda kimi eski ve yeni toplum arasında açık tercihini yapan, kimi yerde bocalayan insanları ele alan Karar adlı eserinin devamı olarak kabul edilen Güven, Anna Seghersin en son romanıdır. Yazar bu romanından söz ederken şöyle der: Benim için önemli olan, dünyamızı iki kampa bölen parçalanmanın tüm yaşamımızın en kişisel ve en gizli köşelerine kadar etkili olduğunu okura gösterebilmektir. Yirminci yüzyıl Alman dili edebiyatının en önemli yazarlarından Christa Wolfun şu sözleri dikkat çekici: Anna Seghersin hemen başlangıcında doğmuş olduğu 20. yüzyılın hırs ve coşkuları ne yazık ki duygu dolu değildir, lirik bir kişilik taşımazlar. Onlar ev ve otel odalarında değil, savaş cephelerinde, sokaklarda yaşar, barikatlar arkasında, konferans salonlarında, okullarda, laboratuvar ve fabrikalarda kendilerini gösterirler. Anna Seghers Güven adlı romanında 2. Dünya Savaşı sonrasında Doğu Almanyanın, kimi güçlerin çabalarına, düzenlenen ayaklanmalara karşın batıdan giderek nasıl koptuğunu ve Sovyetler Birliğinin de desteği ile ayakları üzerinde durmaya başladığını anlatır. Özellikle batıdan gelmiş olan bazı bilim adamlarının ilk yıllarda yaşadıkları sayısız düş kırıklığına karşın niçin burada kaldığı ve savaş sonrası genç neslin, işçi sınıfının güçlenmesi uğruna gösterdiği inanılmaz çabalar çok canlı, etkileyici bir anlatımla gözler önüne serilmekte.