Konstantinopolis, Mayıs 1453. Yedi bin silahlı asker Bizans'ı Türklere karşı müdafaa etmeye çalışırken, Isaak Metochites'e üzerinde ağlayan bir meleğin ve “İçinde Taşınamayanın Kabı, Kariye'nin Kanıtı'na Dikkatlice Bak!” sözlerinin işlenmiş olduğu gümüş bir sandık emanet edilir.
Dört yüz yıl sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü İstanbul'da, Kâmil Paşa camilerden ve kiliselerden antika objeler çalıp Avrupa'ya satan bir çetenin peşine düşer. Hıristiyanlar ve Müslümanlar bu hırsızlıklar yüzünden birbirlerini suçlamaktadırlar; şehir ayaklanmaların eşiğindedir. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, cesetlerin üzerine aynı işaretin bırakıldığı bir dizi cinayet de gerçekleşmektedir.
İpuçları Kâmil'i İstanbul'un terk edilmiş sarnıçlarından birinde yaşayan ve kökleri Habeşli kölelere dayanan bir tarikata götürür. Yüzyıllar önce kaybolan sandığın burada ortaya çıkması Kamil'i şaşırtırken yeniden kaybolması onu elde etmek için her yola başvurabilecekler arasında amansız bir mücadeleye yol açar.
Konstantinopolis, Mayıs 1453. Yedi bin silahlı asker Bizans'ı Türklere karşı müdafaa etmeye çalışırken, Isaak Metochites'e üzerinde ağlayan bir meleğin ve “İçinde Taşınamayanın Kabı, Kariye'nin Kanıtı'na Dikkatlice Bak!” sözlerinin işlenmiş olduğu gümüş bir sandık emanet edilir.
Dört yüz yıl sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü İstanbul'da, Kâmil Paşa camilerden ve kiliselerden antika objeler çalıp Avrupa'ya satan bir çetenin peşine düşer. Hıristiyanlar ve Müslümanlar bu hırsızlıklar yüzünden birbirlerini suçlamaktadırlar; şehir ayaklanmaların eşiğindedir. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, cesetlerin üzerine aynı işaretin bırakıldığı bir dizi cinayet de gerçekleşmektedir.
İpuçları Kâmil'i İstanbul'un terk edilmiş sarnıçlarından birinde yaşayan ve kökleri Habeşli kölelere dayanan bir tarikata götürür. Yüzyıllar önce kaybolan sandığın burada ortaya çıkması Kamil'i şaşırtırken yeniden kaybolması onu elde etmek için her yola başvurabilecekler arasında amansız bir mücadeleye yol açar.