Türk edebiyatında 150 civarında mevlid türü eserin olduğu bilinmektedir. Bazı akademik çalışmalarda adı geçen ve eksiklerle dolu tek nüshası ünlü nâsir Alaşehirli Veysî'ye nispet edilen bir mevlidin, bir sahafta bulunan, şahsî kitaplığımızdaki ikinci nüshasıyla aslında sehven Veysî'ye ait gösterildiği anlaşılmıştır. Bazı karineleri göz önünde bulundurarak mevlidin müellifini -yeni bir nüsha ortaya çıkıncaya kadar ihtiyatla- Hâfız Ahmedî Şükrî olarak kabul ediyoruz. Şairin kim olduğu yine meçhuldür. Büyük ölçüde Süleyman Çelebi'nin mevlidine benzeyen Mevlûdü'n-Nebî'nin yazılış yahut istinsah tarihi H.1294/M.1877'dir. Yekûn olarak 431 beyittir ve fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılmıştır.
Kütüphane raflarına, kataloglara düşmemiş, sahaf yahut şahsî kitaplıklarda bulunan pek çok kıymetli eser vardır. Tüm gücümüzle bunları gün yüzüne çıkarmak, tanıtmak hepimizin millî görevlerinden biri olmalıdır.
Böyle problemli mevlidleri neşretmek gerçekten riskli bir iştir. Umuyoruz ki bu kitapla, mevlid çalışmalarına az da olsa katkı sunulacak ve mevlid geleneğinin bilinmeyen nadide bir parçası daha konuya meraklı olanların dikkatine arz edilecektir.
Türk edebiyatında 150 civarında mevlid türü eserin olduğu bilinmektedir. Bazı akademik çalışmalarda adı geçen ve eksiklerle dolu tek nüshası ünlü nâsir Alaşehirli Veysî'ye nispet edilen bir mevlidin, bir sahafta bulunan, şahsî kitaplığımızdaki ikinci nüshasıyla aslında sehven Veysî'ye ait gösterildiği anlaşılmıştır. Bazı karineleri göz önünde bulundurarak mevlidin müellifini -yeni bir nüsha ortaya çıkıncaya kadar ihtiyatla- Hâfız Ahmedî Şükrî olarak kabul ediyoruz. Şairin kim olduğu yine meçhuldür. Büyük ölçüde Süleyman Çelebi'nin mevlidine benzeyen Mevlûdü'n-Nebî'nin yazılış yahut istinsah tarihi H.1294/M.1877'dir. Yekûn olarak 431 beyittir ve fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılmıştır.
Kütüphane raflarına, kataloglara düşmemiş, sahaf yahut şahsî kitaplıklarda bulunan pek çok kıymetli eser vardır. Tüm gücümüzle bunları gün yüzüne çıkarmak, tanıtmak hepimizin millî görevlerinden biri olmalıdır.
Böyle problemli mevlidleri neşretmek gerçekten riskli bir iştir. Umuyoruz ki bu kitapla, mevlid çalışmalarına az da olsa katkı sunulacak ve mevlid geleneğinin bilinmeyen nadide bir parçası daha konuya meraklı olanların dikkatine arz edilecektir.