Elinizdeki eser, yazarın çeşitli ilmî toplantılarda yapmış olduğu İslam hukukuna dair müzakereleri ile bazı sempozyum ve kitap tanıtım makalelerinden meydana gelmektedir.
Günümüzde özellikle çeşitli ilmî toplantılar sırasında herhangi bir görüş veya tezi sunan konuşmalara “tebliğ” (bildiri); söz konusu tebliğin üslubu, içeriği ve kaynakları hakkında tamamlayıcı bilgiler veren konuşmalara ise “müzakere” denilmektedir. Müzakereden amaç, tebliğ sahibinin ileri sürdüğü bütün görüşlerin “mutlak doğru” olarak kabul edilmesi yerine, söz konusu alanda başka görüş veya tercihlerin bulunup bulunmadığını göstermek, tebliğcinin gözünden kaçan bazı maddi hataları düzeltmek, konuyla ilgili birtakım önerilerde bulunmak ve böylece fikirlerin çarpışmasından hakikat ışığının doğmasını sağlamaktır.
Yazar yaptığı müzakereler sırasında “hakkın ve hakikatin hatırı”nı en yüksekte tutmaya çalışmış; bu sebeple de tebliğcilerin dinî, siyasi, sosyal veya kültürel mensubiyetleri, idari veya siyasi görev ve yetkileri gibi hususların hiçbirini dikkate almadan, sadece “aklı hür, vicdanı hür ve irfanı hür” bir bakış açısıyla, önüne gelen tebliğ hakkında “doğru” bildiklerini “nezaketli” bir dil ile ifade etmeye çalışmıştır. İlmî müzakerelerde çeşitli kişilerin yaşını, başını, makamını, şöhretini ve ilişkiler ağını dikkate almadan yalnızca “hakkın hatırı”nı yüksek tutmak ise, sanıldığı kadar herkesin yapabileceği kolay bir iş değildir. Çünkü bunun için daha ilk başta “yardan ve serden” geçmeyi göze almak gerekir.
Umarız ki, değerli okuyucularımız ellerindeki kitabı okurken karşılarında sadece “hakikat peşinde yalın kalem” koşan bir “hakikat fedaisi”ni bulurlar.
Elinizdeki eser, yazarın çeşitli ilmî toplantılarda yapmış olduğu İslam hukukuna dair müzakereleri ile bazı sempozyum ve kitap tanıtım makalelerinden meydana gelmektedir.
Günümüzde özellikle çeşitli ilmî toplantılar sırasında herhangi bir görüş veya tezi sunan konuşmalara “tebliğ” (bildiri); söz konusu tebliğin üslubu, içeriği ve kaynakları hakkında tamamlayıcı bilgiler veren konuşmalara ise “müzakere” denilmektedir. Müzakereden amaç, tebliğ sahibinin ileri sürdüğü bütün görüşlerin “mutlak doğru” olarak kabul edilmesi yerine, söz konusu alanda başka görüş veya tercihlerin bulunup bulunmadığını göstermek, tebliğcinin gözünden kaçan bazı maddi hataları düzeltmek, konuyla ilgili birtakım önerilerde bulunmak ve böylece fikirlerin çarpışmasından hakikat ışığının doğmasını sağlamaktır.
Yazar yaptığı müzakereler sırasında “hakkın ve hakikatin hatırı”nı en yüksekte tutmaya çalışmış; bu sebeple de tebliğcilerin dinî, siyasi, sosyal veya kültürel mensubiyetleri, idari veya siyasi görev ve yetkileri gibi hususların hiçbirini dikkate almadan, sadece “aklı hür, vicdanı hür ve irfanı hür” bir bakış açısıyla, önüne gelen tebliğ hakkında “doğru” bildiklerini “nezaketli” bir dil ile ifade etmeye çalışmıştır. İlmî müzakerelerde çeşitli kişilerin yaşını, başını, makamını, şöhretini ve ilişkiler ağını dikkate almadan yalnızca “hakkın hatırı”nı yüksek tutmak ise, sanıldığı kadar herkesin yapabileceği kolay bir iş değildir. Çünkü bunun için daha ilk başta “yardan ve serden” geçmeyi göze almak gerekir.
Umarız ki, değerli okuyucularımız ellerindeki kitabı okurken karşılarında sadece “hakikat peşinde yalın kalem” koşan bir “hakikat fedaisi”ni bulurlar.