Tevekkül, “dayanma, vekîl tutma ve vekîle güvenme” demektir. Yâni, gönlü Allâh ile dolu olan kimsenin, yalnız O'na güvenmesi ve O'na sığınmasıdır.
Her hususta güvenilecek yegâne merciin, ölümsüz, ebedî ve Kâdir-i Mutlak olması zarûrîdir. Aksi takdirde îtimâd etmenin bir mânâsı kalmaz. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Aslâ ölmeyecek, hakîkî hayat sâhibi ve dâimâ diri olan Allâh'a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbîh et!..”
Teslîmiyete gelince, o da boyun eğmek, başa gelen hâdiseleri îtirazsız kabûllenmek ve selâmete çıkmak mânâsına gelir Teslîmiyet, kalbin bir fiili olup Allâh tarafından haber verilen hususlarla alâkalı şüphelerden, ilâhî emirlere ters düşen nefsânî arzulardan, ihlâsla bağdaşmayan isteklerden, ilâhî takdîre ve şer'-i şerîfe îtiraz illetinden kurtulmak demektir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Hayır, Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Sen'i hakem tâyin ederek verdiğin hükmü, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan kabûl edip teslim olmadıkları müddetçe tam mü'min olamazlar.” (en-Nisâ, 65)
Tevekkül, “dayanma, vekîl tutma ve vekîle güvenme” demektir. Yâni, gönlü Allâh ile dolu olan kimsenin, yalnız O'na güvenmesi ve O'na sığınmasıdır.
Her hususta güvenilecek yegâne merciin, ölümsüz, ebedî ve Kâdir-i Mutlak olması zarûrîdir. Aksi takdirde îtimâd etmenin bir mânâsı kalmaz. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Aslâ ölmeyecek, hakîkî hayat sâhibi ve dâimâ diri olan Allâh'a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbîh et!..”
Teslîmiyete gelince, o da boyun eğmek, başa gelen hâdiseleri îtirazsız kabûllenmek ve selâmete çıkmak mânâsına gelir Teslîmiyet, kalbin bir fiili olup Allâh tarafından haber verilen hususlarla alâkalı şüphelerden, ilâhî emirlere ters düşen nefsânî arzulardan, ihlâsla bağdaşmayan isteklerden, ilâhî takdîre ve şer'-i şerîfe îtiraz illetinden kurtulmak demektir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Hayır, Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Sen'i hakem tâyin ederek verdiğin hükmü, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan kabûl edip teslim olmadıkları müddetçe tam mü'min olamazlar.” (en-Nisâ, 65)