"Kendimi tesbih ederim, şanım ne büyüktür" diyen Bayezid-i Bistami ile "Cübbemin altında Allah'tan başkası yok" diyen Cüneyd-i Bağdadi'nin sözleri aşk sarhoşluğuna bağışlanmış da, "Ene'l-Hak diyen Hak aşığı için Bağdat'ın Babu't-Tak Meydanı'na bir darağacı kurulmuş ve Hallac-ı Mansur, hakkında verilen ölüm fermanı gereği, 26 Mart 922 tarihinde hunharca katledilmiştir. Hallac-ı Mansur gibi gerçek bir aşığın, basireti ve ateşli imanı sayesinde, değil acı ve elemlerin, ona reva gördükleri ölümün bile bu ölçüde tatlılaşabileceğinden habersiz olanlar, idamından sonra ondan geriye herhangi biz iz ya da işaret kalmasın da adı unutulup gitsin diye, bedenini ateşe yakıp küllerini Dicle Nehri'ne savurmuşlar, ancak ne izlerini yok edebilmiş, ne de adını unutturabilmişlerdir. O günden beri bir çığlık yükselir durur Dicle'den... "Ene'l-Hak!" İşte bu çığlığın öyküsüdür elinizde bulunan eser.
"Kendimi tesbih ederim, şanım ne büyüktür" diyen Bayezid-i Bistami ile "Cübbemin altında Allah'tan başkası yok" diyen Cüneyd-i Bağdadi'nin sözleri aşk sarhoşluğuna bağışlanmış da, "Ene'l-Hak diyen Hak aşığı için Bağdat'ın Babu't-Tak Meydanı'na bir darağacı kurulmuş ve Hallac-ı Mansur, hakkında verilen ölüm fermanı gereği, 26 Mart 922 tarihinde hunharca katledilmiştir. Hallac-ı Mansur gibi gerçek bir aşığın, basireti ve ateşli imanı sayesinde, değil acı ve elemlerin, ona reva gördükleri ölümün bile bu ölçüde tatlılaşabileceğinden habersiz olanlar, idamından sonra ondan geriye herhangi biz iz ya da işaret kalmasın da adı unutulup gitsin diye, bedenini ateşe yakıp küllerini Dicle Nehri'ne savurmuşlar, ancak ne izlerini yok edebilmiş, ne de adını unutturabilmişlerdir. O günden beri bir çığlık yükselir durur Dicle'den... "Ene'l-Hak!" İşte bu çığlığın öyküsüdür elinizde bulunan eser.