Türkiye Cumhuriyeti çoğu sosyal, kültürel, ekonomik müesseseyi Osmanlı Devleti'nden miras almıştır. Son dönem Osmanlı aydınları, Tanzimatla başlayan her alandaki yeniden yapılanma sürecinin devamı olarak II. Meşrutiyet döneminde öze dönük politikalar takip etmeye başlamışlardı. İmparatorluğu oluşturan Türk olmayan unsurların ayrılıkçı emelleri ve eylemlerinin ardından, devletin gerçek sahibi olan Türkler özlerini aramaya, kendi potansiyellerini keşfetmeye yönelmişlerdir. Bu arayışın ilk adımı olarak, Anadolu'ya bir başka gözle bakma eğilimleri dikkat çekmektedir.
Osmanlı Devletinin son günlerini yaşamış ve o dönemde yetişmiş ve başta Mustafa Kemal olmak üzere, yeni Türk Devleti'nin kurucu kadrosu, daha Millî Mücadele'nin devam ettiği yıllarda Anadolu'nun sahip olduğu maddi ve manevi değerleri ortaya koyma çabası içerisinde olmuştur. Bu faaliyetlerindeki haklılıkları da ortadadır. Çünkü yıllardır savaştan savaşa,
cepheden cepheye koşmuş bir milletin elinde kalan son toprak parçasının gerçekleri ortaya çıkarılmadan, askeri, siyasi başarılar kazanılsa bile, toplumun geleceğinin güvence altında olması mümkün değildi.
Türkiye Cumhuriyeti çoğu sosyal, kültürel, ekonomik müesseseyi Osmanlı Devleti'nden miras almıştır. Son dönem Osmanlı aydınları, Tanzimatla başlayan her alandaki yeniden yapılanma sürecinin devamı olarak II. Meşrutiyet döneminde öze dönük politikalar takip etmeye başlamışlardı. İmparatorluğu oluşturan Türk olmayan unsurların ayrılıkçı emelleri ve eylemlerinin ardından, devletin gerçek sahibi olan Türkler özlerini aramaya, kendi potansiyellerini keşfetmeye yönelmişlerdir. Bu arayışın ilk adımı olarak, Anadolu'ya bir başka gözle bakma eğilimleri dikkat çekmektedir.
Osmanlı Devletinin son günlerini yaşamış ve o dönemde yetişmiş ve başta Mustafa Kemal olmak üzere, yeni Türk Devleti'nin kurucu kadrosu, daha Millî Mücadele'nin devam ettiği yıllarda Anadolu'nun sahip olduğu maddi ve manevi değerleri ortaya koyma çabası içerisinde olmuştur. Bu faaliyetlerindeki haklılıkları da ortadadır. Çünkü yıllardır savaştan savaşa,
cepheden cepheye koşmuş bir milletin elinde kalan son toprak parçasının gerçekleri ortaya çıkarılmadan, askeri, siyasi başarılar kazanılsa bile, toplumun geleceğinin güvence altında olması mümkün değildi.