Son yüzyıl içinde Hammurabi Yasaları konusunda birçok yararlı çalışma yapılmıştır. Söz konusu bu kapsamlı çalışmaların ilki Sümer, Babil, Asur Kanunları ve Ammi-Ṣaduqa Fermanıdır ki, burada yapılan çalışmalar sırasında, Hammurabi Yasalarının 1. maddesi bile ne yazık ki, doğru olarak tercüme edilememiştir. Bütün bu başarısızlıkların en önemli nedeni, Türkçe yazılmış bir Akadca dilbilgisi olmamasıdır. İşte bu gerçeği yaşayarak bilen biri olarak, elimizde bulunan tüm olanakları değerlendirerek bu doğal eksikliği gidermek için Sümerce Dilbilgisi ile Sümerce ve Akadca İşaret Listesi'nden sonra, Akadca Dilbilgisi'nin yanında Hammurabi Yasalarını da hazırlama yolunda çaba gösterdim. Bir Sümer atasözü diyor ki: “Biliyorsan öğret, bilmiyorsan öğren!” İşte ben de Hammurabi Yasalarını yeni baştan tercüme etme yolunda bütün olanakları seferber ettim. Böyle bir çalışma gözden geçirildikten sonra, Akadcanın üç lehçesinden biri olan Eski Asurca üzerinde de yeterli ve gerekli açıklamalar yapıldığından, Asur ve Babil lehçe farkları, kolaylıkla anlaşılabilir duruma getirilmiştir.
Başta W.von Soden tarafından hazırlanan Grundriβ der Akkadischen Grammatik olmak üzere, bugüne kadar yayımlanmış olan tüm Akadca dilbilgisi kitaplarını göz önünde tutarak yapmış olduğumuz bütün bu olumlu çalışmalar sırasında bana her konuda yardımcı olan hocam D. O. Edzard'a, sorunlu kelime ve cümlelerin anlamları konusunda bana gerekli gereçleri gönderen meslektaşlarım Cl. Wilcke, B. Kouwenberg, T.J.H. Krispijn, W. Sallaberger, A. Zgoll, G.Fr.-Szabo, G. Wilhelm, B.Christiansen ve kitabın basımı yönünden her türlü kolaylığı gösteren İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yunan Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı öğretim üyesi Vedat Çelgin ve Alfa Yayınları yöneticisi Vedat Bayrak'a teşekkür ederim. Onların yardımları olmasaydı kitabın bu şekilde oluşması herhalde mümkün olmazdı. Diyebilirim ki, Sümerce Dilbilgisi, Sümerce ve Akadca İşaret Listesi, Akadca Dilbilgisi, Eski Asurca Dilbilgisi, Gudea Statüleri ve Hammurabi Yasaları gibi altı kitaba sahip olan herkes, bundan sonra Sümerce ve Akadcayı kolaylıkla ve başarıyla öğrenebilme olanaklarına sahiptir. Yeter ki, Ön Asya kültürü yönünden çok önemli olan bu diller içtenlikle öğrenilmek istenmiş olsun.
Bilinen gerçek odur ki, kralın adı Amurrucadır. Bu nedenle son 40 yıl içerisinde söz konusu bu isim Hammu-rapi/Hammurapi olarak da okunmak istenmiştir. Doğru olan da budur. Çünkü Eski Babilce /rabûm/ “büyük; buna karşılık Amurruca /rapûm/ ise “iyileştirmek, kurtarmak” anlamını taşımaktadır. Biz burada bilinen bu gerçekleri iletmeyi ve buna karşılık yine de bugüne kadar kullanılan alışılmış ismi HAMMURABİ'yi benimsiyor, bu gerçeğin burada ve bu şekilde belirtilmesini, yanlış anlaşılmaları önlemek için zorunlu görüyoruz.
Sümerce bizim için çok önemli bir dildir. Bu nedenle yeteri kadar öğretilmesi ve öğrenilmesi de Eski Anadolu ve Ön Asya kültürlerinin geleceği açısından vazgeçilmez bir özellik taşımaktadır. Bugün için İstanbul Arkeoloji Müzesinde, çivi yazısıyla yazılmış 74.000 tablet bulunmaktadır ve British Museum'dan sonra ikinci büyük arşive sahiptir. Fakat ne yazıktır ki, o arşivin yaklaşık 4 km ötesinde bulunan Edebiyat Fakültesinde Sümeroloji öğrenimi yapılamamaktadır. Eğer yapılsaydı, hiç olmazsa Sadberk Hanım Müzesinde bulunan Sümerce tabletler doğru olarak tercüme edilirdi. Buna paralel olarak diyebiliriz ki, iyelik zamiri tekil 1. kişi, yaklaşık 30 yıldan bu yana,/-MU/ yerine /-ĝu10/ olarak okunmaktadır. Konuyla ilgili olarak denebilir ki, elimizde Sümerce dilbilgisi ve sözlük bulunmadığından, ülkemizde de Sümerce, yeterince öğretilmediğinden, bu tür akıl almaz hataları yapmak olağandır.
Urartuca yönünden durum çok daha ilginçtir. Avrupa'da, Ön Asya dillerinin okutulduğu her yerde bugün Urartuca da öğretilmektedir. Başkentleri Tušpa/Van olan Urartular bu bölgede büyük bir devlet kurmuşlar ve sayısız yazılı belge bırakmışlardır. Bu nedenle, söz konusu bu dilin öğretileceği ilk yer Ankara'daki Sümeroloji Anabilim Dalı olmalıdır. Fakat ne yazıktır ki, bölge kültürü için çok önemli olan bu dilin okutulmadığı tek yer yine Ankara'dır. 60'lı yılların ilk yarısında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde yapmış olduğum öğrenim sırasında seminer tezi olarak “Babil ve Asur Lehçe Farklarını,” lisans tezi olarak da “Gudea'nın Rüyasını” hazırladım. Aradan geçen zaman içerisinde Kayseri Müzesinde bulunan Kültepe Tabletleri üzerinde çalışıp, hazırlamış olduğum yapıtlardan yalnız biri, Türkçe ve Almanca olarak Belleten LVIII 221,29-50'de “Ev Satışlarıyla İlgili Bir Kültepe Tableti ile Etütlük Tabletlerde Geçen Yer Adları ve Kârum Nahria” başlığı altında neşredilmiştir. Bütün bunların yanında, 1980 yılında Güzelhisar'da bulunup, Erzurum Müzesine getirilen Güzelhisar Urartu Kitabesi, o zaman için onu okuyacak birileri bulunamadığından, Kayseri Müzesine gönderilen resimlerinin yardımıyla yine Belleten LV/213,323-330'da tarafımdan yayınlanmıştır.
1947 yılından bu yana Kültepe kazılarında bulunan Eski Asurca tabletlerin bugüne kadar yayımlanamamış olması hepimizin ayıbıdır. Bilinmesi gereken gerçek odur ki, okulumuz, öğrencimiz, öğretmenimiz var, Sümercenin yanında Eski Asurca ve Urartucayı yeterince öğretemiyoruz. Eğer öğretebilseydik, son 70 yıl içerisinde sistemli olarak Kültepe'de, T. Özgüç ve F. Kulakoğlu başkanlığında yapılan kazılarda bulunmuş olan Eski Asurca tabletlerin tümü bugüne kadar okunmuş olur ve bu yeni bilgilerin ışığı altında Eski Ön Asya coğrafyası yeniden düzenlenir, Eski Ön Asya tarihi yeniden yazılırdı. Bundan sonra bu konuda da başarılı olmak ve söz konusu bu dillerden öncelikle Sümerce ve Akadcayı öğrenebilmek için artık isteyen herkesin elinde Sümerce ve Akadcanın yanında Eski Asurca Dilbilgisi, Gudea Statüleri ve Hammurabi Yasaları da bulunmaktadır. Kişisel görüşüm odur ki, Akadca Dilbilgisi'yle çalışan her kişi, bu 282 maddeyi okuduktan sonra, yeteri kadar Akadçayı öğrenmiş olacaktır.
Nafiz Aydın/Sümerolog
Son yüzyıl içinde Hammurabi Yasaları konusunda birçok yararlı çalışma yapılmıştır. Söz konusu bu kapsamlı çalışmaların ilki Sümer, Babil, Asur Kanunları ve Ammi-Ṣaduqa Fermanıdır ki, burada yapılan çalışmalar sırasında, Hammurabi Yasalarının 1. maddesi bile ne yazık ki, doğru olarak tercüme edilememiştir. Bütün bu başarısızlıkların en önemli nedeni, Türkçe yazılmış bir Akadca dilbilgisi olmamasıdır. İşte bu gerçeği yaşayarak bilen biri olarak, elimizde bulunan tüm olanakları değerlendirerek bu doğal eksikliği gidermek için Sümerce Dilbilgisi ile Sümerce ve Akadca İşaret Listesi'nden sonra, Akadca Dilbilgisi'nin yanında Hammurabi Yasalarını da hazırlama yolunda çaba gösterdim. Bir Sümer atasözü diyor ki: “Biliyorsan öğret, bilmiyorsan öğren!” İşte ben de Hammurabi Yasalarını yeni baştan tercüme etme yolunda bütün olanakları seferber ettim. Böyle bir çalışma gözden geçirildikten sonra, Akadcanın üç lehçesinden biri olan Eski Asurca üzerinde de yeterli ve gerekli açıklamalar yapıldığından, Asur ve Babil lehçe farkları, kolaylıkla anlaşılabilir duruma getirilmiştir.
Başta W.von Soden tarafından hazırlanan Grundriβ der Akkadischen Grammatik olmak üzere, bugüne kadar yayımlanmış olan tüm Akadca dilbilgisi kitaplarını göz önünde tutarak yapmış olduğumuz bütün bu olumlu çalışmalar sırasında bana her konuda yardımcı olan hocam D. O. Edzard'a, sorunlu kelime ve cümlelerin anlamları konusunda bana gerekli gereçleri gönderen meslektaşlarım Cl. Wilcke, B. Kouwenberg, T.J.H. Krispijn, W. Sallaberger, A. Zgoll, G.Fr.-Szabo, G. Wilhelm, B.Christiansen ve kitabın basımı yönünden her türlü kolaylığı gösteren İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yunan Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı öğretim üyesi Vedat Çelgin ve Alfa Yayınları yöneticisi Vedat Bayrak'a teşekkür ederim. Onların yardımları olmasaydı kitabın bu şekilde oluşması herhalde mümkün olmazdı. Diyebilirim ki, Sümerce Dilbilgisi, Sümerce ve Akadca İşaret Listesi, Akadca Dilbilgisi, Eski Asurca Dilbilgisi, Gudea Statüleri ve Hammurabi Yasaları gibi altı kitaba sahip olan herkes, bundan sonra Sümerce ve Akadcayı kolaylıkla ve başarıyla öğrenebilme olanaklarına sahiptir. Yeter ki, Ön Asya kültürü yönünden çok önemli olan bu diller içtenlikle öğrenilmek istenmiş olsun.
Bilinen gerçek odur ki, kralın adı Amurrucadır. Bu nedenle son 40 yıl içerisinde söz konusu bu isim Hammu-rapi/Hammurapi olarak da okunmak istenmiştir. Doğru olan da budur. Çünkü Eski Babilce /rabûm/ “büyük; buna karşılık Amurruca /rapûm/ ise “iyileştirmek, kurtarmak” anlamını taşımaktadır. Biz burada bilinen bu gerçekleri iletmeyi ve buna karşılık yine de bugüne kadar kullanılan alışılmış ismi HAMMURABİ'yi benimsiyor, bu gerçeğin burada ve bu şekilde belirtilmesini, yanlış anlaşılmaları önlemek için zorunlu görüyoruz.
Sümerce bizim için çok önemli bir dildir. Bu nedenle yeteri kadar öğretilmesi ve öğrenilmesi de Eski Anadolu ve Ön Asya kültürlerinin geleceği açısından vazgeçilmez bir özellik taşımaktadır. Bugün için İstanbul Arkeoloji Müzesinde, çivi yazısıyla yazılmış 74.000 tablet bulunmaktadır ve British Museum'dan sonra ikinci büyük arşive sahiptir. Fakat ne yazıktır ki, o arşivin yaklaşık 4 km ötesinde bulunan Edebiyat Fakültesinde Sümeroloji öğrenimi yapılamamaktadır. Eğer yapılsaydı, hiç olmazsa Sadberk Hanım Müzesinde bulunan Sümerce tabletler doğru olarak tercüme edilirdi. Buna paralel olarak diyebiliriz ki, iyelik zamiri tekil 1. kişi, yaklaşık 30 yıldan bu yana,/-MU/ yerine /-ĝu10/ olarak okunmaktadır. Konuyla ilgili olarak denebilir ki, elimizde Sümerce dilbilgisi ve sözlük bulunmadığından, ülkemizde de Sümerce, yeterince öğretilmediğinden, bu tür akıl almaz hataları yapmak olağandır.
Urartuca yönünden durum çok daha ilginçtir. Avrupa'da, Ön Asya dillerinin okutulduğu her yerde bugün Urartuca da öğretilmektedir. Başkentleri Tušpa/Van olan Urartular bu bölgede büyük bir devlet kurmuşlar ve sayısız yazılı belge bırakmışlardır. Bu nedenle, söz konusu bu dilin öğretileceği ilk yer Ankara'daki Sümeroloji Anabilim Dalı olmalıdır. Fakat ne yazıktır ki, bölge kültürü için çok önemli olan bu dilin okutulmadığı tek yer yine Ankara'dır. 60'lı yılların ilk yarısında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde yapmış olduğum öğrenim sırasında seminer tezi olarak “Babil ve Asur Lehçe Farklarını,” lisans tezi olarak da “Gudea'nın Rüyasını” hazırladım. Aradan geçen zaman içerisinde Kayseri Müzesinde bulunan Kültepe Tabletleri üzerinde çalışıp, hazırlamış olduğum yapıtlardan yalnız biri, Türkçe ve Almanca olarak Belleten LVIII 221,29-50'de “Ev Satışlarıyla İlgili Bir Kültepe Tableti ile Etütlük Tabletlerde Geçen Yer Adları ve Kârum Nahria” başlığı altında neşredilmiştir. Bütün bunların yanında, 1980 yılında Güzelhisar'da bulunup, Erzurum Müzesine getirilen Güzelhisar Urartu Kitabesi, o zaman için onu okuyacak birileri bulunamadığından, Kayseri Müzesine gönderilen resimlerinin yardımıyla yine Belleten LV/213,323-330'da tarafımdan yayınlanmıştır.
1947 yılından bu yana Kültepe kazılarında bulunan Eski Asurca tabletlerin bugüne kadar yayımlanamamış olması hepimizin ayıbıdır. Bilinmesi gereken gerçek odur ki, okulumuz, öğrencimiz, öğretmenimiz var, Sümercenin yanında Eski Asurca ve Urartucayı yeterince öğretemiyoruz. Eğer öğretebilseydik, son 70 yıl içerisinde sistemli olarak Kültepe'de, T. Özgüç ve F. Kulakoğlu başkanlığında yapılan kazılarda bulunmuş olan Eski Asurca tabletlerin tümü bugüne kadar okunmuş olur ve bu yeni bilgilerin ışığı altında Eski Ön Asya coğrafyası yeniden düzenlenir, Eski Ön Asya tarihi yeniden yazılırdı. Bundan sonra bu konuda da başarılı olmak ve söz konusu bu dillerden öncelikle Sümerce ve Akadcayı öğrenebilmek için artık isteyen herkesin elinde Sümerce ve Akadcanın yanında Eski Asurca Dilbilgisi, Gudea Statüleri ve Hammurabi Yasaları da bulunmaktadır. Kişisel görüşüm odur ki, Akadca Dilbilgisi'yle çalışan her kişi, bu 282 maddeyi okuduktan sonra, yeteri kadar Akadçayı öğrenmiş olacaktır.
Nafiz Aydın/Sümerolog