Bu öykü; Ege'de öksüz-yetim büyüyen bir genç, cesur, tek sermayesi aklı olan bir kızın başından geçenlerin yaşam öyküsüdür.
Anlatılan olayların hepsi yaşanmıştır. Burada güdülen amaç, köylü-yoksul kadınların geçmişte nasıl yaşadıklarını, neler çektiklerini, ikinci eş ve çok çocuklu olmanın zorluklarını, sevmeden sevişemeden ömür geçiren kadınların ve yaşadıkları köylerin, 80-100 yıl önceki durumunu anlatmaktır.
Yeni kuşaklar, özellikle bugünkü deyişle Y ve Z kuşağı bunları hayal bile edemiyor. Bir amaç da, 'somut olmayan kültürel miras' haline gelmiş kültürü yaşatmaktır. Kültürler de insanlar gibi doğuyor, zaman içinde unutulup gidiyorlar. Tam bu evrede artık kültürel miras konumuna geliyorlar.
Ege'nin Nikfer Köyü'nde Hatice isimli bir kız vardır. Onların köyünde Hatice'ye ‘Hatça' derler.. Hatça kız yetim doğmuş, yetim ve öksüz büyümüştür. Hatice anasının karnında iken babası, doğduktan altı ay sonra da anası ölür.
Hatice'yi çocuksuz Fatma teyzesi evlatlık alır. Kısa süre sonra teyzenin kocası ölür. Teyze hemen köyden birisine kocaya varır. Hatça'yı da götürür ama, yeni evde sığdıramaz. Teyze Hatça'dan kurtulmak için, daha ergen bile olmadan, köyün en şaşkın, köylü deyişiyle hışır ve yoksul bir adamla evlendirir.
Hatça'nın dokuz yıl süren bu evlilikten çocuğu olmaz. Oysa o çocuk hasretiyle yanıp tutuşur. En sonunda tek sermayesi aklı ile Hatice, iki çocuklu bir adama kaçar.
Kaçma kararını verirken, “Onlar hem zengin hem okumuş; ben rezil olsam bile çocuklarım olmaz” diyerek kaçma kararını alır. Bu görüş kendine ait olanı dışında doğru çıkar. Daha 40 yaşında bu dünyadan göçer.
Bu öykü; kısa ömründe, on sekiz yılda dokuz doğum yapan, altısını yaşatabilen, sürekli hasta olan, sırf çocuk sahibi olmak güdüsüyle, evlenmeden önce kurduğu düşlerini aynen yaşayan, sürekli camiye bakarak, “ah neler çektim neler” diyerek ömür geçiren, yüzü bir türlü gülmeyen, 20. Yy'ın ilk yarısı çocuğunun acıklı halini anlatır.
Öykünün baş kahramanları gerçek isimleriyle, diğerleri ise takma isimlerle anılmıştır.
M. Tahir Hatipoğlu
Bu öykü; Ege'de öksüz-yetim büyüyen bir genç, cesur, tek sermayesi aklı olan bir kızın başından geçenlerin yaşam öyküsüdür.
Anlatılan olayların hepsi yaşanmıştır. Burada güdülen amaç, köylü-yoksul kadınların geçmişte nasıl yaşadıklarını, neler çektiklerini, ikinci eş ve çok çocuklu olmanın zorluklarını, sevmeden sevişemeden ömür geçiren kadınların ve yaşadıkları köylerin, 80-100 yıl önceki durumunu anlatmaktır.
Yeni kuşaklar, özellikle bugünkü deyişle Y ve Z kuşağı bunları hayal bile edemiyor. Bir amaç da, 'somut olmayan kültürel miras' haline gelmiş kültürü yaşatmaktır. Kültürler de insanlar gibi doğuyor, zaman içinde unutulup gidiyorlar. Tam bu evrede artık kültürel miras konumuna geliyorlar.
Ege'nin Nikfer Köyü'nde Hatice isimli bir kız vardır. Onların köyünde Hatice'ye ‘Hatça' derler.. Hatça kız yetim doğmuş, yetim ve öksüz büyümüştür. Hatice anasının karnında iken babası, doğduktan altı ay sonra da anası ölür.
Hatice'yi çocuksuz Fatma teyzesi evlatlık alır. Kısa süre sonra teyzenin kocası ölür. Teyze hemen köyden birisine kocaya varır. Hatça'yı da götürür ama, yeni evde sığdıramaz. Teyze Hatça'dan kurtulmak için, daha ergen bile olmadan, köyün en şaşkın, köylü deyişiyle hışır ve yoksul bir adamla evlendirir.
Hatça'nın dokuz yıl süren bu evlilikten çocuğu olmaz. Oysa o çocuk hasretiyle yanıp tutuşur. En sonunda tek sermayesi aklı ile Hatice, iki çocuklu bir adama kaçar.
Kaçma kararını verirken, “Onlar hem zengin hem okumuş; ben rezil olsam bile çocuklarım olmaz” diyerek kaçma kararını alır. Bu görüş kendine ait olanı dışında doğru çıkar. Daha 40 yaşında bu dünyadan göçer.
Bu öykü; kısa ömründe, on sekiz yılda dokuz doğum yapan, altısını yaşatabilen, sürekli hasta olan, sırf çocuk sahibi olmak güdüsüyle, evlenmeden önce kurduğu düşlerini aynen yaşayan, sürekli camiye bakarak, “ah neler çektim neler” diyerek ömür geçiren, yüzü bir türlü gülmeyen, 20. Yy'ın ilk yarısı çocuğunun acıklı halini anlatır.
Öykünün baş kahramanları gerçek isimleriyle, diğerleri ise takma isimlerle anılmıştır.
M. Tahir Hatipoğlu