Bedenine hapsolan bir çocuğun mucizevi kaçışı.
12 yaşında tekerlekli sandalyeye mahkum olan, hiç hareket edemeyen, konuşamayan ama etrafındaki dünyayı tüm gerçekliğiyle algılayan Martin Pistorius'un mucizevi gerçek hikayesi.
12 yaşındaki sıradan bir çocukken, 1988 kışında, basit bir boğaz ağrısıyla başlayan ve anlaşılmaz bir şekilde ilerleyen hastalığı, hareket etme yeteneğini ve konuşma yetisini elinden aldı. Kısa süre içinde bütün yaşamsal fonksiyonlarını kaybetti ve 3 yıl süren bir komaya girdi. Birçok hastalık için tedavi gördü ama doktorlar asıl nedeni hiçbir zaman bulamadı. 16 yaşında mucizevi bir şekilde bilinci tekrar açıldı, vücudunu hareket ettiremese de etrafında neler olduğunu anlayabiliyordu. Kendi bedenine hapsolmuş bir şekilde, orada olduğunu göstermeye çalışarak yıllarca bekledi. Sonunda bir terapist Martin'in onu gerçekten anladığını görebildi. Martin, hâlâ hayatta olduğunu kanıtladığında 25 yaşındaydı.
Bedenim, içinden kaçamadığım bir hapishane:
Konuşmaya çalışsam, sessizim; kolumu kaldırmak istesem, yerinden oynamıyor.
Zihnim sıçrıyor, atlıyor, parende ve taklalar atarak zincirlerini kırmaya çalışıyor,
gri bir dünyada aniden çakan bir şimşek gibi pasparlak renkler çıkarıyor.
Ancak kimsenin haberi yok çünkü onlara söyleyemiyorum. Beni boş bir kabuk sanıyorlar.
Yirmi beş yaşındayım fakat geçmişe dair anılarım, kaybolduğum deliğin içinde canlanıp hayata geri döndüğüm dönemden itibaren başlıyor. İnsanların on altıncı yaş günümden bahsedişlerini ve çenemde çıkan sakalları tıraş etsek mi etmesek mi diye konuştuklarını duymak, karanlığın içinde ışıklar yanıp söndüğünü görmek gibiydi. Söylenenleri işitmek beni korkutmuştu çünkü her ne kadar dolu bir geçmişim ya da hatıralarım olmasa da çocuk olduğumdan emindim ve konuşan sesler yakında erişkin olacak bir insandan bahsediyordu. Sonra üstünde tartıştıkları kişinin ben olduğumu anladım, hatta her günün sonunda gördüğüm bir annem ve babam, kız ve erkek kardeşim olduğunu fark ettim. Hani bazı filmler vardır, insanlar hayalet olarak dünyaya geri döner ama öldüklerinden haberleri yoktur. İşte halim aynen öyleydi, insanlar beni görmeden bakıyordu ve nedenini anlayamıyordum.
Derinden etkileyici ve şoke edici bir kitap.
- The Sunday Times
Martin eğer istersek hayatın zorluklarıyla baş edebileceğimizi hatırlatıyor. Daha da önemlisi, Martin Pistorius Tanrı'nın bize baş edebileceğimizden daha fazlasını vermediğini ve tam tersine karşılaştığımız zorluk nasıl olursa olsun bununla yüzleşme fırsatını tanıdığını gösteriyor. Hayalet Çocuk'u okuyun. Gerçekten akıcı. Pistorius'un hayatını okuduğuktan sonra daha iyi hissedeceksiniz.
- Michael Hingson, yazar
“Bu kitabı çoğumuzun, hayatı ne kadar hafife aldığını görmeden okumak imkansız.”
- John-Paul Flintoff, yazar
Bedenine hapsolan bir çocuğun mucizevi kaçışı.
12 yaşında tekerlekli sandalyeye mahkum olan, hiç hareket edemeyen, konuşamayan ama etrafındaki dünyayı tüm gerçekliğiyle algılayan Martin Pistorius'un mucizevi gerçek hikayesi.
12 yaşındaki sıradan bir çocukken, 1988 kışında, basit bir boğaz ağrısıyla başlayan ve anlaşılmaz bir şekilde ilerleyen hastalığı, hareket etme yeteneğini ve konuşma yetisini elinden aldı. Kısa süre içinde bütün yaşamsal fonksiyonlarını kaybetti ve 3 yıl süren bir komaya girdi. Birçok hastalık için tedavi gördü ama doktorlar asıl nedeni hiçbir zaman bulamadı. 16 yaşında mucizevi bir şekilde bilinci tekrar açıldı, vücudunu hareket ettiremese de etrafında neler olduğunu anlayabiliyordu. Kendi bedenine hapsolmuş bir şekilde, orada olduğunu göstermeye çalışarak yıllarca bekledi. Sonunda bir terapist Martin'in onu gerçekten anladığını görebildi. Martin, hâlâ hayatta olduğunu kanıtladığında 25 yaşındaydı.
Bedenim, içinden kaçamadığım bir hapishane:
Konuşmaya çalışsam, sessizim; kolumu kaldırmak istesem, yerinden oynamıyor.
Zihnim sıçrıyor, atlıyor, parende ve taklalar atarak zincirlerini kırmaya çalışıyor,
gri bir dünyada aniden çakan bir şimşek gibi pasparlak renkler çıkarıyor.
Ancak kimsenin haberi yok çünkü onlara söyleyemiyorum. Beni boş bir kabuk sanıyorlar.
Yirmi beş yaşındayım fakat geçmişe dair anılarım, kaybolduğum deliğin içinde canlanıp hayata geri döndüğüm dönemden itibaren başlıyor. İnsanların on altıncı yaş günümden bahsedişlerini ve çenemde çıkan sakalları tıraş etsek mi etmesek mi diye konuştuklarını duymak, karanlığın içinde ışıklar yanıp söndüğünü görmek gibiydi. Söylenenleri işitmek beni korkutmuştu çünkü her ne kadar dolu bir geçmişim ya da hatıralarım olmasa da çocuk olduğumdan emindim ve konuşan sesler yakında erişkin olacak bir insandan bahsediyordu. Sonra üstünde tartıştıkları kişinin ben olduğumu anladım, hatta her günün sonunda gördüğüm bir annem ve babam, kız ve erkek kardeşim olduğunu fark ettim. Hani bazı filmler vardır, insanlar hayalet olarak dünyaya geri döner ama öldüklerinden haberleri yoktur. İşte halim aynen öyleydi, insanlar beni görmeden bakıyordu ve nedenini anlayamıyordum.
Derinden etkileyici ve şoke edici bir kitap.
- The Sunday Times
Martin eğer istersek hayatın zorluklarıyla baş edebileceğimizi hatırlatıyor. Daha da önemlisi, Martin Pistorius Tanrı'nın bize baş edebileceğimizden daha fazlasını vermediğini ve tam tersine karşılaştığımız zorluk nasıl olursa olsun bununla yüzleşme fırsatını tanıdığını gösteriyor. Hayalet Çocuk'u okuyun. Gerçekten akıcı. Pistorius'un hayatını okuduğuktan sonra daha iyi hissedeceksiniz.
- Michael Hingson, yazar
“Bu kitabı çoğumuzun, hayatı ne kadar hafife aldığını görmeden okumak imkansız.”
- John-Paul Flintoff, yazar