Küresel ısınmalara rağmen mevsimler bitmez. Azalırken, çoğalır, çoğalırken azalır. Nereden geldiğini ve nereye gittiğini belli değildir.Bir mevsimin varlığı, diğer bir mevsime bağlıdır.Onun için mevsimler birbiriyle uzlaşır, hayatın içinde bir biçimde yerini alır.
Şair, yaşamla olan kavgasında uzlaşmaya çalışırken, kimsesizliğini herkesleştirmeye çalıştığı bir yolculuğa çıkıyor gibidir.lşte bu noktada kavramlardan çok nesnelere yönelir, bir bakıma kavramlar somutlaştırıyor. Bunu yaparken dilin olanakalarını iyi kullanıyor, insanları bir başka boyuta çekiyor, sanki aniden hayatın farkına varıyor; ve insanları sürüklediği yerden hayatın göbeğine atıveriyor...
Okuyucunun sürüklendiği bu yerde; acının, aşkın, ölümün sürekliliğinden söz ederken -belki aynı bedende- ruha sıkıştırılmış birkaç yaşam hayatı sorgulama noktasında-okuyucuya bir öykü vaat ediyor.
Tutkulu bir mücadele, tutkulu bir aşk, tutkulu sözlere donuşur, şiir olur.Tutkularınıza kavuştukça yaralarınız iyileşir, dinginleşir, sıradanlaşırsınız.Bu sıradanlığınız uzun sürerse şiirsellik de sizden uzaklaşır...
Şairde ne tutkulu bir mücadele ne da aşk var. Şairin şiirlerine tutkulu bir hüzün ve acı sinmiş.Hayatta olmasının tek nedeni bu hüzün sanırsınız, eğer bu acı diner, hüznün yerini başka şeyler alırsa sanki şair de bitecektir.Onun için hüznü çoğaltır, hep başka hüzünler üretir; ama şair, sevincin de farkındadır.Bu çelişkide kendiyle dalga geçer ve her şeyi doğallığına bırakarak kabullenişe geçer, bir sığınak yaratır.Bu sığınakta yağmur bekler gibidir.Yağmurun sesini ve serinliğini duyar, yağmurun kendisini ıslatmasını kurgular; çünkü kurgulayacak kadar hayatın farkındadır ve bilinci açıktır.
Küresel ısınmalara rağmen mevsimler bitmez. Azalırken, çoğalır, çoğalırken azalır. Nereden geldiğini ve nereye gittiğini belli değildir.Bir mevsimin varlığı, diğer bir mevsime bağlıdır.Onun için mevsimler birbiriyle uzlaşır, hayatın içinde bir biçimde yerini alır.
Şair, yaşamla olan kavgasında uzlaşmaya çalışırken, kimsesizliğini herkesleştirmeye çalıştığı bir yolculuğa çıkıyor gibidir.lşte bu noktada kavramlardan çok nesnelere yönelir, bir bakıma kavramlar somutlaştırıyor. Bunu yaparken dilin olanakalarını iyi kullanıyor, insanları bir başka boyuta çekiyor, sanki aniden hayatın farkına varıyor; ve insanları sürüklediği yerden hayatın göbeğine atıveriyor...
Okuyucunun sürüklendiği bu yerde; acının, aşkın, ölümün sürekliliğinden söz ederken -belki aynı bedende- ruha sıkıştırılmış birkaç yaşam hayatı sorgulama noktasında-okuyucuya bir öykü vaat ediyor.
Tutkulu bir mücadele, tutkulu bir aşk, tutkulu sözlere donuşur, şiir olur.Tutkularınıza kavuştukça yaralarınız iyileşir, dinginleşir, sıradanlaşırsınız.Bu sıradanlığınız uzun sürerse şiirsellik de sizden uzaklaşır...
Şairde ne tutkulu bir mücadele ne da aşk var. Şairin şiirlerine tutkulu bir hüzün ve acı sinmiş.Hayatta olmasının tek nedeni bu hüzün sanırsınız, eğer bu acı diner, hüznün yerini başka şeyler alırsa sanki şair de bitecektir.Onun için hüznü çoğaltır, hep başka hüzünler üretir; ama şair, sevincin de farkındadır.Bu çelişkide kendiyle dalga geçer ve her şeyi doğallığına bırakarak kabullenişe geçer, bir sığınak yaratır.Bu sığınakta yağmur bekler gibidir.Yağmurun sesini ve serinliğini duyar, yağmurun kendisini ıslatmasını kurgular; çünkü kurgulayacak kadar hayatın farkındadır ve bilinci açıktır.