Türkiye'de banka sektörü, 1990'ların sonlarından itibaren IMF gözetimi altında kapsamlı bir yeniden yapılanmadan geçti. Özel bankalar ticari-sınai temelli holdinglerin bir parçası olduğundan, banka reformu sadece bu sektörün yeniden yapılanmasının ötesinde, aslında Türkiye'de sermayenin bir bütün olarak yeniden yapılanması anlamına da geliyordu.
Derya Gültekin-Karakaş kapsamlı çalışmasında Türkiye finans kapitalinin yaşadığı köklü dönüşümü tüm boyutlarıyla incelerken, devlet politikalarının farklı çıkarlara sahip sermaye fraksiyonları arasında nasıl arabuluculuk yaptığını sınıfsal analizlere de dayanarak ele alıyor: Sınıflar (ve fraksiyonları) vardır ve belirli sınıf güçlerinin temsil edildiği bir oluşum olarak devlet, sermaye içindeki baskın fraksiyonun çıkarları doğrultusunda sermaye birikimini ilerletmeyi gözetmektedir. Nitekim Türkiye örneği, uluslararası sermayeyle daha fazla entegrasyon çabasındaki Finans Kapital'in hegemonik kesimi ve devlet arasındaki ilişkiyi açıkça gözler önüne sermektedir.
Analizleriyle ana akım ve ulusalcı iktisatçılardan ciddi şekilde farklılaşan yazar, Türkiye'nin iktisadi anlamda oldukça fırtınalı yakın tarihine ışık tutmanın yanı sıra "ulus-devlet ve küreselleşme" tartışmalarına da yeni bir boyut kazandırıyor.
Türkiye'de banka sektörü, 1990'ların sonlarından itibaren IMF gözetimi altında kapsamlı bir yeniden yapılanmadan geçti. Özel bankalar ticari-sınai temelli holdinglerin bir parçası olduğundan, banka reformu sadece bu sektörün yeniden yapılanmasının ötesinde, aslında Türkiye'de sermayenin bir bütün olarak yeniden yapılanması anlamına da geliyordu.
Derya Gültekin-Karakaş kapsamlı çalışmasında Türkiye finans kapitalinin yaşadığı köklü dönüşümü tüm boyutlarıyla incelerken, devlet politikalarının farklı çıkarlara sahip sermaye fraksiyonları arasında nasıl arabuluculuk yaptığını sınıfsal analizlere de dayanarak ele alıyor: Sınıflar (ve fraksiyonları) vardır ve belirli sınıf güçlerinin temsil edildiği bir oluşum olarak devlet, sermaye içindeki baskın fraksiyonun çıkarları doğrultusunda sermaye birikimini ilerletmeyi gözetmektedir. Nitekim Türkiye örneği, uluslararası sermayeyle daha fazla entegrasyon çabasındaki Finans Kapital'in hegemonik kesimi ve devlet arasındaki ilişkiyi açıkça gözler önüne sermektedir.
Analizleriyle ana akım ve ulusalcı iktisatçılardan ciddi şekilde farklılaşan yazar, Türkiye'nin iktisadi anlamda oldukça fırtınalı yakın tarihine ışık tutmanın yanı sıra "ulus-devlet ve küreselleşme" tartışmalarına da yeni bir boyut kazandırıyor.