Ya Sev, Ya Terk Et! Bir ara Türk ülkücülerinin de kullandığı ve galiba sonra gözde bir Nazi sloganı olduğu anlaşılarak biraz geri çekilen bu ırkçı sloganın gereklerini Hitler, Almanya'da tam olarak yerine getirmişti. Ülkesini sevmekle birlikte Nazileri sevmeyen, Hitler'e karşı olanlar Almanya'yı terk etmek zorunda kalmışlardı. Hitler iktidarı ele geçirdikten sonra, 1933 ile 1945 yılları arasında, yaklaşık yarım milyon kişi zorunlu göçmen oldu. Almanya'yı ve ilhak edilen Avusturya'yı bırakarak başka ülkelere gitmek zorunda kalan bu insanlar arklarında sadece mallarını, mülklerini değil kimliklerini, yaşamlarını da bırakıyorlardı. Hemen hiçbiri genç olmayan bu insanların yeni bir ülkede, yeni bir hayata başlamaları hiç de kolay olmadı elbette. Yahudilerin çoğunluğu oluşturduğu bu sürgünlerin arasında komünistler ve Nazilere karşı olan farklı siyasi görüş ve felsefi inanç sahipleri de vardı. Yarım milyon sürgünün üçte biri, 130 bin kadarı ABD'ye gitti. Aralarında Albert Einstein gibi bilim insanlarının, Thomas Mann ve Alfred Döblin gibi yazarların, Ernst Toller gibi politikacıların bulunduğu ABD göçmenleri İkinci Dünya Savaşı sırasında "düşman milliyetlerden yabancılar" diye adlandırılarak güvenilmez ilan edilecekler ve bir tür gözetim altında tutulacaklardı. Yani gittikleri yerlerde de pek iyi karşılandıkları söylenemez. Bertolt Brecht'in "Bize verilen adı hep yanlış buldum: Göçmenler/isteğimizle bırakarak ülkemizi, başka toprakları seçmiş, değiliz" diye itiraz ettiği ve "Bizi kabul eden yer hiç evimiz olmadı" dediği bu insanların bazılarının anılarından, anlatılanlarından oluşan bu kitap ülkelerinden ayrılmalarını ve yeni ülkelerine yerleşmelerini anlatırken 1930'lu ve 1940'lı yılların dünyasını da çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor...
Ya Sev, Ya Terk Et! Bir ara Türk ülkücülerinin de kullandığı ve galiba sonra gözde bir Nazi sloganı olduğu anlaşılarak biraz geri çekilen bu ırkçı sloganın gereklerini Hitler, Almanya'da tam olarak yerine getirmişti. Ülkesini sevmekle birlikte Nazileri sevmeyen, Hitler'e karşı olanlar Almanya'yı terk etmek zorunda kalmışlardı. Hitler iktidarı ele geçirdikten sonra, 1933 ile 1945 yılları arasında, yaklaşık yarım milyon kişi zorunlu göçmen oldu. Almanya'yı ve ilhak edilen Avusturya'yı bırakarak başka ülkelere gitmek zorunda kalan bu insanlar arklarında sadece mallarını, mülklerini değil kimliklerini, yaşamlarını da bırakıyorlardı. Hemen hiçbiri genç olmayan bu insanların yeni bir ülkede, yeni bir hayata başlamaları hiç de kolay olmadı elbette. Yahudilerin çoğunluğu oluşturduğu bu sürgünlerin arasında komünistler ve Nazilere karşı olan farklı siyasi görüş ve felsefi inanç sahipleri de vardı. Yarım milyon sürgünün üçte biri, 130 bin kadarı ABD'ye gitti. Aralarında Albert Einstein gibi bilim insanlarının, Thomas Mann ve Alfred Döblin gibi yazarların, Ernst Toller gibi politikacıların bulunduğu ABD göçmenleri İkinci Dünya Savaşı sırasında "düşman milliyetlerden yabancılar" diye adlandırılarak güvenilmez ilan edilecekler ve bir tür gözetim altında tutulacaklardı. Yani gittikleri yerlerde de pek iyi karşılandıkları söylenemez. Bertolt Brecht'in "Bize verilen adı hep yanlış buldum: Göçmenler/isteğimizle bırakarak ülkemizi, başka toprakları seçmiş, değiliz" diye itiraz ettiği ve "Bizi kabul eden yer hiç evimiz olmadı" dediği bu insanların bazılarının anılarından, anlatılanlarından oluşan bu kitap ülkelerinden ayrılmalarını ve yeni ülkelerine yerleşmelerini anlatırken 1930'lu ve 1940'lı yılların dünyasını da çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor...