Bu kitaptaki yazıların çoğu Bingöl'ün Genç ilçesinde öğretmenlik yaptığım yılların mahsulü... O, üç katlı apartmanın küçük odasında yalnızlığımla baş başa kaldığım bir yıl boyunca her hafta aynı gün kendimle söyleştim durdum. Nihayet; denemeyle sohbet arasında gidip gelen bazen hikaye sosuna bandırılmış bu yazıları kağıdın yufka bağrına emanet eyledim.
Yazıya sınır çizmeyi oldum olası sevmemişimdir bu yüzden yazı türlerinin sınırlarına kendimi mahkum etmeden; cicili bicili, yaldızlı ifadelerden olabildiğince kaçınıp içime nasıl doğduysa öyle yazdım; pişman değilim...
Hayat inişleri ve çıkışlarıyla içerisinde sürprizler barındırarak çalıyor her gün insanın kapısını... Hayata galebe çalmak ancak hayatı tanımakla mümkün. İşte bu kitap hayatı tanıma, tanımlama çabasının bir ürünü.
Yazmak hayata farklı pencereden bakmayı gerekli kılıyor. Çünkü düz bir bakışla hayatı anlamlandırmak için mümkün değil. Hazreti Mevlana ne hoş söyler: "Cama bakan camın kirini görür; camdan dışarı bakan dışarıyı görür..." Bu yazılar camı değil, camdan dışarıyı işaret ediyor.
Yine hayatı algılamak zormaya ve sorgulamaya dayanıyor. Bu sebeple okurla Hoşbeş ederken asıl gayemiz insanın aklına çeşit çeşit soru getirmek.
Yazdığım her yazı bana göre suya atılmış bir çakıl taşı... Nasıl ki suya atılan her çakıl taşı suyun hareketlenmesine sebep olur, isterim ki yazdığım her yazı da zihin dalgalanma oluştursun ve okuyucu kendi kendine sorular sormaya başlasın. Okuyucunun beyin kıvrımlarında hareket, kalbinde titreşim meydana getirmeyen yazı benim için başarısız bir yazıdır.
Son olarak şunu iafde etmeliyim; yazmak kimine bir yazgıdır ve o yazgıdan kaçamazsınız. Neyleyelim alnımıza ezelde kudret kalemiyle böyle yazılmış! Bu yüzden yazmaktır bizim ayzgımız...
Bu kitaptaki yazıların çoğu Bingöl'ün Genç ilçesinde öğretmenlik yaptığım yılların mahsulü... O, üç katlı apartmanın küçük odasında yalnızlığımla baş başa kaldığım bir yıl boyunca her hafta aynı gün kendimle söyleştim durdum. Nihayet; denemeyle sohbet arasında gidip gelen bazen hikaye sosuna bandırılmış bu yazıları kağıdın yufka bağrına emanet eyledim.
Yazıya sınır çizmeyi oldum olası sevmemişimdir bu yüzden yazı türlerinin sınırlarına kendimi mahkum etmeden; cicili bicili, yaldızlı ifadelerden olabildiğince kaçınıp içime nasıl doğduysa öyle yazdım; pişman değilim...
Hayat inişleri ve çıkışlarıyla içerisinde sürprizler barındırarak çalıyor her gün insanın kapısını... Hayata galebe çalmak ancak hayatı tanımakla mümkün. İşte bu kitap hayatı tanıma, tanımlama çabasının bir ürünü.
Yazmak hayata farklı pencereden bakmayı gerekli kılıyor. Çünkü düz bir bakışla hayatı anlamlandırmak için mümkün değil. Hazreti Mevlana ne hoş söyler: "Cama bakan camın kirini görür; camdan dışarı bakan dışarıyı görür..." Bu yazılar camı değil, camdan dışarıyı işaret ediyor.
Yine hayatı algılamak zormaya ve sorgulamaya dayanıyor. Bu sebeple okurla Hoşbeş ederken asıl gayemiz insanın aklına çeşit çeşit soru getirmek.
Yazdığım her yazı bana göre suya atılmış bir çakıl taşı... Nasıl ki suya atılan her çakıl taşı suyun hareketlenmesine sebep olur, isterim ki yazdığım her yazı da zihin dalgalanma oluştursun ve okuyucu kendi kendine sorular sormaya başlasın. Okuyucunun beyin kıvrımlarında hareket, kalbinde titreşim meydana getirmeyen yazı benim için başarısız bir yazıdır.
Son olarak şunu iafde etmeliyim; yazmak kimine bir yazgıdır ve o yazgıdan kaçamazsınız. Neyleyelim alnımıza ezelde kudret kalemiyle böyle yazılmış! Bu yüzden yazmaktır bizim ayzgımız...