Âlemlerin Rabbi olan Allah'a sonsuz hamd. O'nun son ve yegâne hak din olarak gönderdiği İslam'ın Yüce Peygamberine sayısız salât ve selam olsun.
İman ve İslam'ın bağırlarında yoğrulup insanlığa sunulduğu Ehl-i Beyt'in kutlu insanlarına ve onların işaret, istikamet ve sevgileriyle yol alan mü'minlere de selam olsun.
İslam, kuru iddialar veya mücerret melhumlar yığını değildir; bilakis yaşanan bir hayattır. “Canlı Kur'an” olan Resulüllah'ın (s.a.v.) ailesi, İslam'ın yaşanan ve yaşayan özüdür. Ehl-i Beyt, son Peygamber Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ve aile efradının şahsında Kur'an-ı Kerim'in ve İslam'ın yaşam modelidir, canlı hâlidir. Ehl-i Beyt, imanın ve İslam medeniyetinin çekirdeğidir. Türk Milleti, Ehl-i Beyt yoluyla islam'la şereflendiler; bu yolu hayatlarına geçirmede de “Asakir'ullah-Allah'ın askerleri” unvanına layık oldular. Hacı Bektaş'lar, Ahmet Yesevi'ler. Mevlana'lar, Yunus'lar, zaman içerisinde Ehl-i Beyt'in müşahhas örnekleri olarak insanlığı aydınlattılar.Bu kadronun yetiştirdiği Alperenler, Anadolu'yu ve bütün cihanı dantel gibi örmüş, insanların gönüllerinde İslam'ın çırağını yakmış ardır.
Elinizdeki ‘imam Ali' adlı çalışmamız, bu bağlamda kendi iman ve medeniyetimizin temellerini yeniden keşfetmeye yönelik bir gayret ve Ehl-i Beyt'e olan minnet borcumuzu acizane edâ etmek çabasıdır.İslam dininin yaşanmış ve yaşanacak olan her türlü yücelikleri, her türlü hüzün ve fırtınalarının bir örneği adeta “Hane-i Saadet'te” yaşanmıştır. Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kcrim'inde “… Ey Ehl-i Beyt! Allah,sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” (Ahzap Suresi 33) diye muştulayıp tebcil ettiği “Hane-i Saadet”te nübüvvüt ve velayet nuru cem olmuştur. Bir Başka ifadeyle, Ehl-i Beyt'in yüce İmamı Hz. Ali'deki “velayet nuru”, âlemlere rahmet Hz. Muhammed'in “risalet nuru”nun devamıdır. Risalet ve velayet nurları, adeta aynı madalyonun iki yüzü gibidir. Peygamberlerin ve risaletin şahı Hz. Muhammed'dir, velayetin şahı ise Ali'yyül Murteza'dır. Ancak. Resulüllah'tan sonra artık peygamber yoktur.
Resulüllah (s.a.v.). abasının altına Ali'yyül Murteza'yı, Hz. Fâtımâ'yı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i alarak “Bunlar Benim Ehl-i Beyt'imdir” diyerek takdim etmiştir. Ehl-i Beyt. ResulUllah'tan bir parçadır.Yüce Allah, âlemlerin Rabbi, Resulüllah ise âlemlere rahmet peygamberdir. Resulüllah (s.a.v.) ilmin ve hikmetin şehri; Hz. Ali ise kapısıdır. Allah'ın koruması ve ismeti altındaki Resulüllah'ın ilim şehrine giden yolların hepsi Ali kapısından geçer. Hak yollar Ali kapısına çıkar. Ali kapısı ise Resulüllah şehrine açılır…
Resulüllah'ın şehrinde ise Yüce Allah bulunur, orası tevhid şehridir. Kıyamet sabahına kadar her kim ki. İslam'ın nuru ile tenvir olur; onun. Allah'ın lütfü. Resulüllah'ın şefaati ile Hz. Ali'den bir nasibi vardır. Yani Peygambere açılan kapı. mutlak surette Ali'den geçer. Bir insan nebevi yoldan feyz almış bile olsa. mutlaka onun Hz. Ali'den bir nasibi vardır.
Âlemlerin Rabbi olan Allah'a sonsuz hamd. O'nun son ve yegâne hak din olarak gönderdiği İslam'ın Yüce Peygamberine sayısız salât ve selam olsun.
İman ve İslam'ın bağırlarında yoğrulup insanlığa sunulduğu Ehl-i Beyt'in kutlu insanlarına ve onların işaret, istikamet ve sevgileriyle yol alan mü'minlere de selam olsun.
İslam, kuru iddialar veya mücerret melhumlar yığını değildir; bilakis yaşanan bir hayattır. “Canlı Kur'an” olan Resulüllah'ın (s.a.v.) ailesi, İslam'ın yaşanan ve yaşayan özüdür. Ehl-i Beyt, son Peygamber Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ve aile efradının şahsında Kur'an-ı Kerim'in ve İslam'ın yaşam modelidir, canlı hâlidir. Ehl-i Beyt, imanın ve İslam medeniyetinin çekirdeğidir. Türk Milleti, Ehl-i Beyt yoluyla islam'la şereflendiler; bu yolu hayatlarına geçirmede de “Asakir'ullah-Allah'ın askerleri” unvanına layık oldular. Hacı Bektaş'lar, Ahmet Yesevi'ler. Mevlana'lar, Yunus'lar, zaman içerisinde Ehl-i Beyt'in müşahhas örnekleri olarak insanlığı aydınlattılar.Bu kadronun yetiştirdiği Alperenler, Anadolu'yu ve bütün cihanı dantel gibi örmüş, insanların gönüllerinde İslam'ın çırağını yakmış ardır.
Elinizdeki ‘imam Ali' adlı çalışmamız, bu bağlamda kendi iman ve medeniyetimizin temellerini yeniden keşfetmeye yönelik bir gayret ve Ehl-i Beyt'e olan minnet borcumuzu acizane edâ etmek çabasıdır.İslam dininin yaşanmış ve yaşanacak olan her türlü yücelikleri, her türlü hüzün ve fırtınalarının bir örneği adeta “Hane-i Saadet'te” yaşanmıştır. Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kcrim'inde “… Ey Ehl-i Beyt! Allah,sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” (Ahzap Suresi 33) diye muştulayıp tebcil ettiği “Hane-i Saadet”te nübüvvüt ve velayet nuru cem olmuştur. Bir Başka ifadeyle, Ehl-i Beyt'in yüce İmamı Hz. Ali'deki “velayet nuru”, âlemlere rahmet Hz. Muhammed'in “risalet nuru”nun devamıdır. Risalet ve velayet nurları, adeta aynı madalyonun iki yüzü gibidir. Peygamberlerin ve risaletin şahı Hz. Muhammed'dir, velayetin şahı ise Ali'yyül Murteza'dır. Ancak. Resulüllah'tan sonra artık peygamber yoktur.
Resulüllah (s.a.v.). abasının altına Ali'yyül Murteza'yı, Hz. Fâtımâ'yı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i alarak “Bunlar Benim Ehl-i Beyt'imdir” diyerek takdim etmiştir. Ehl-i Beyt. ResulUllah'tan bir parçadır.Yüce Allah, âlemlerin Rabbi, Resulüllah ise âlemlere rahmet peygamberdir. Resulüllah (s.a.v.) ilmin ve hikmetin şehri; Hz. Ali ise kapısıdır. Allah'ın koruması ve ismeti altındaki Resulüllah'ın ilim şehrine giden yolların hepsi Ali kapısından geçer. Hak yollar Ali kapısına çıkar. Ali kapısı ise Resulüllah şehrine açılır…
Resulüllah'ın şehrinde ise Yüce Allah bulunur, orası tevhid şehridir. Kıyamet sabahına kadar her kim ki. İslam'ın nuru ile tenvir olur; onun. Allah'ın lütfü. Resulüllah'ın şefaati ile Hz. Ali'den bir nasibi vardır. Yani Peygambere açılan kapı. mutlak surette Ali'den geçer. Bir insan nebevi yoldan feyz almış bile olsa. mutlaka onun Hz. Ali'den bir nasibi vardır.