Hz. Peygamber'den sonra İslâm tarihinin son derece önemli ve en ilgi çeken dönemi, Hz. Ömer'in hilâfeti zamanıdır (13-23/634-44). Genç İslâm devletinin imparatorluk haline gelişi onun hilâfetinde olmuş; bir taraftan Sasanî İmparatorluğuna son verilirken diğer taraftan Suriye, Filistin, el-Cezire ve Mısır gibi Bizans'ın en önemli toprakları İslam'a ve insanlığa açılmıştır.
Bu fetihlerin en önemli özelliği “devamlı” ve “kalıcı” olmasıdır. Bu “kalıcılık” fetihlerin özüne öyle nüfuz etmiştir ki, Hz. Ömer zamanında fethedilen ve üzerinde bir tek Müslümanın dahi yaşamadığı geniş topraklar, fetihlerinden günümüze, Müslümanların yaşadıkları bölgeler haline dönüşmüştür. Fetihlere “kalıcılık” vasfını kazandıran en önemli unsur, şüphesiz Müslümanların İslâm hâkimiyetine giren insanlara karşı takındıkları örnek tavırdır. Hz. Ömer zamanı, gayr-ı müslim politikaları açısından yalnız İslâm dünyası için değil, bütün insanlık âlemi adına gerçekten göz kamaştırıcı; devrin şartlarına hatta yüzyılımızın anlayışına göre son derece “insancıl”dır. Hz. Ömer zamanında ele geçirilen topraklar ve üzerindeki insanların “ganimet” statüsünden çıkarılması, fetihlerin “kalıcılık” vasfı yanında “insan unsuru”na verilen bir diğer çağlar üstü uygulamadır.
İslam hakimiyetine giren ve hür kabul edilen bu insanlara din, dil ve kültür hürriyeti tanınmış; can ve mal emniyetleri sağlanan bu insanlar Allah ve Resûlünün himayesinin verildiği emanet kabul edilmiştir. Takip edilen bu siyaset, insanların Müslümanları tanımaları ve yaşanabilir kolay bir din olarak gördükleri İslâm'a kitleler halinde girmeleri ile sonuçlanmıştır.
İşte, elinizdeki kitapta bu kalıcılığı sağlayan insancıllığın tarihte eşine az rastlanır örnekleri sunulmaktadır. İlk İslâm fetihleri, fetihlerle hâkimiyet altına alınan gayr-ı müslimlerle yapılan anlaşmalar, onlardan alınan vergiler (cizye, haraç ve ticaret malları vergisi) ve bunların belli kriterlerle halka dağıtılması için kurulan “Divan Teşkilâtı” gibi konular, ilk kaynaklara dayalı olarak kapsamlı bir şekilde işlenmektedir.
Hz. Peygamber'den sonra İslâm tarihinin son derece önemli ve en ilgi çeken dönemi, Hz. Ömer'in hilâfeti zamanıdır (13-23/634-44). Genç İslâm devletinin imparatorluk haline gelişi onun hilâfetinde olmuş; bir taraftan Sasanî İmparatorluğuna son verilirken diğer taraftan Suriye, Filistin, el-Cezire ve Mısır gibi Bizans'ın en önemli toprakları İslam'a ve insanlığa açılmıştır.
Bu fetihlerin en önemli özelliği “devamlı” ve “kalıcı” olmasıdır. Bu “kalıcılık” fetihlerin özüne öyle nüfuz etmiştir ki, Hz. Ömer zamanında fethedilen ve üzerinde bir tek Müslümanın dahi yaşamadığı geniş topraklar, fetihlerinden günümüze, Müslümanların yaşadıkları bölgeler haline dönüşmüştür. Fetihlere “kalıcılık” vasfını kazandıran en önemli unsur, şüphesiz Müslümanların İslâm hâkimiyetine giren insanlara karşı takındıkları örnek tavırdır. Hz. Ömer zamanı, gayr-ı müslim politikaları açısından yalnız İslâm dünyası için değil, bütün insanlık âlemi adına gerçekten göz kamaştırıcı; devrin şartlarına hatta yüzyılımızın anlayışına göre son derece “insancıl”dır. Hz. Ömer zamanında ele geçirilen topraklar ve üzerindeki insanların “ganimet” statüsünden çıkarılması, fetihlerin “kalıcılık” vasfı yanında “insan unsuru”na verilen bir diğer çağlar üstü uygulamadır.
İslam hakimiyetine giren ve hür kabul edilen bu insanlara din, dil ve kültür hürriyeti tanınmış; can ve mal emniyetleri sağlanan bu insanlar Allah ve Resûlünün himayesinin verildiği emanet kabul edilmiştir. Takip edilen bu siyaset, insanların Müslümanları tanımaları ve yaşanabilir kolay bir din olarak gördükleri İslâm'a kitleler halinde girmeleri ile sonuçlanmıştır.
İşte, elinizdeki kitapta bu kalıcılığı sağlayan insancıllığın tarihte eşine az rastlanır örnekleri sunulmaktadır. İlk İslâm fetihleri, fetihlerle hâkimiyet altına alınan gayr-ı müslimlerle yapılan anlaşmalar, onlardan alınan vergiler (cizye, haraç ve ticaret malları vergisi) ve bunların belli kriterlerle halka dağıtılması için kurulan “Divan Teşkilâtı” gibi konular, ilk kaynaklara dayalı olarak kapsamlı bir şekilde işlenmektedir.