Bu kısa çalışmada insanın en doğal hakkı olan "sağlık hakkının" egemenlerin elinde insan'a karşı nasıl birer baskı aracına dönüştüğünün öyküsü birkaç örneği ile anlatılıyor. Kapitalizm, sağlığı bir taraftan alınır satılır meta haline dönüştürürken, diğer taraftan onun, kitleleri kontrol edebileceği bir ideolojik argüman olabileceğinin de farkına varıyor. Böylece sağlık alanı tümüyle kapitalizmin sömürü ve giderek şiddet alanı olabiliyor. Ve bu kısa öyküde ayrıca bilim olmaktan çıkartılıp sanayie dönüştürülen tıbbın özneleri hekimlerin sistem içinde piyonlaşmaları da sorgulanıyor. Bu bağlamda, batıda uzunca bir süredir tartışılan iatokrasi ve tıbbi klerikalizm gibi kavramların tartışılmasına giriş yapılıyor; "Bu durumdaki tıbbı, sistemin başkentinin ortalarına duran ve çevresi aşılmaz duvarlarla çevrilmiş ancak yer altı gizli geçitleriyle sistemin diğer unsurlarıyla sağlam bağlantılar kurmuş bir kaleye benzetebiliriz" Düzene böylesine uyum sağlamış "bu kalemin" yıkılması, onun, tıbbın yeniden insan'a yönelmesi ise sistemi tümüyle ortadan kaldırmadan ya da devrimsiz olanaklı görülmüyor. Ve kısa çalışmada kapitalist ahlaksızlığın tıbba yaptığı müdahalenin irkiltici örnekleri tarihsel perspektif içinde sorgulanıyor.
Bu kısa çalışmada insanın en doğal hakkı olan "sağlık hakkının" egemenlerin elinde insan'a karşı nasıl birer baskı aracına dönüştüğünün öyküsü birkaç örneği ile anlatılıyor. Kapitalizm, sağlığı bir taraftan alınır satılır meta haline dönüştürürken, diğer taraftan onun, kitleleri kontrol edebileceği bir ideolojik argüman olabileceğinin de farkına varıyor. Böylece sağlık alanı tümüyle kapitalizmin sömürü ve giderek şiddet alanı olabiliyor. Ve bu kısa öyküde ayrıca bilim olmaktan çıkartılıp sanayie dönüştürülen tıbbın özneleri hekimlerin sistem içinde piyonlaşmaları da sorgulanıyor. Bu bağlamda, batıda uzunca bir süredir tartışılan iatokrasi ve tıbbi klerikalizm gibi kavramların tartışılmasına giriş yapılıyor; "Bu durumdaki tıbbı, sistemin başkentinin ortalarına duran ve çevresi aşılmaz duvarlarla çevrilmiş ancak yer altı gizli geçitleriyle sistemin diğer unsurlarıyla sağlam bağlantılar kurmuş bir kaleye benzetebiliriz" Düzene böylesine uyum sağlamış "bu kalemin" yıkılması, onun, tıbbın yeniden insan'a yönelmesi ise sistemi tümüyle ortadan kaldırmadan ya da devrimsiz olanaklı görülmüyor. Ve kısa çalışmada kapitalist ahlaksızlığın tıbba yaptığı müdahalenin irkiltici örnekleri tarihsel perspektif içinde sorgulanıyor.