Elinizdeki kitap Türkiye sosyalist hareketinin önderlerinden İbrahim Kaypakkaya'nın kendi yazılarından ve onu çeşitli yönleriyle değerlendiren makalelerden oluşuyor.
1970'ler, Türkiye sosyalist solunun kitleselleşerek toplumsal meşruiyet kazandığı ve siyasal hayatın etkili aktörlerinden biri olduğu tarihsel momenti imler. Bu dönemin başlangıç noktası olarak alınan 1971 ise bizzat sosyalist solu temsil eden kimi öznelerce de “kopuş” olarak nitelenmiştir hep. Yine bu öznelerce, kopulan yer olarak kah “reformizm”e, kah “revizyonizm”e, kah “oportünizm”e işaret edilmiştir. Onlara göre bu “kopuş”un alameti, silahlı mücadelenin başlamasıyla birlikte devletin siyasal olarak cepheden karşıya alınmasıdır.
Ancak Türkiye sosyalist solunun gündemine silahlı mücadelenin girmesi, onun devletle arasına koyduğu fiziksel mesafenin ideolojik planda da söz konusu olmasına yol açmadı. İbrahim Kaypakkaya'nın katkısı tam da bu noktada kendisini gösterir. Onun Kemalizm ve milli meseleye ilişkin yaklaşımları eleştirilmesi gereken ve eksik kalan yanları bulunsa da söz konusu ideolojik kopuşu gerçekleştirerek kendisini Türkiye sosyalist tarihi içerisinde müstesna bir yere koyar.
Kaypakkaya elbette salt bu başlıklardaki katkısına indirgenemez. O dönemde sol içi tartışma konularında aldığı konum dönem itibariyle süreç içerisinde aşınmış sayılabilse de– onu sosyalist solda etkili olmuş kimi akımların ideolojik, politik ve örgütsel kurucusu kılar. Kitabın, İbrahim Kaypakkaya'nın anlaşılmasına ve yeniden değerlendirilmesine mütevazı bir katkı sağlamasını umuyoruz.
Elinizdeki kitap Türkiye sosyalist hareketinin önderlerinden İbrahim Kaypakkaya'nın kendi yazılarından ve onu çeşitli yönleriyle değerlendiren makalelerden oluşuyor.
1970'ler, Türkiye sosyalist solunun kitleselleşerek toplumsal meşruiyet kazandığı ve siyasal hayatın etkili aktörlerinden biri olduğu tarihsel momenti imler. Bu dönemin başlangıç noktası olarak alınan 1971 ise bizzat sosyalist solu temsil eden kimi öznelerce de “kopuş” olarak nitelenmiştir hep. Yine bu öznelerce, kopulan yer olarak kah “reformizm”e, kah “revizyonizm”e, kah “oportünizm”e işaret edilmiştir. Onlara göre bu “kopuş”un alameti, silahlı mücadelenin başlamasıyla birlikte devletin siyasal olarak cepheden karşıya alınmasıdır.
Ancak Türkiye sosyalist solunun gündemine silahlı mücadelenin girmesi, onun devletle arasına koyduğu fiziksel mesafenin ideolojik planda da söz konusu olmasına yol açmadı. İbrahim Kaypakkaya'nın katkısı tam da bu noktada kendisini gösterir. Onun Kemalizm ve milli meseleye ilişkin yaklaşımları eleştirilmesi gereken ve eksik kalan yanları bulunsa da söz konusu ideolojik kopuşu gerçekleştirerek kendisini Türkiye sosyalist tarihi içerisinde müstesna bir yere koyar.
Kaypakkaya elbette salt bu başlıklardaki katkısına indirgenemez. O dönemde sol içi tartışma konularında aldığı konum dönem itibariyle süreç içerisinde aşınmış sayılabilse de– onu sosyalist solda etkili olmuş kimi akımların ideolojik, politik ve örgütsel kurucusu kılar. Kitabın, İbrahim Kaypakkaya'nın anlaşılmasına ve yeniden değerlendirilmesine mütevazı bir katkı sağlamasını umuyoruz.