İdari Yargıda Hak Eksenli Dönüşüm ve Vergi Uyuşmazlığından Doğan İdari Davalarda Mülkiyet Hakkının Korunması

Stok Kodu:
9786257528467
Boyut:
16.00x23.50
Sayfa Sayısı:
576
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2021-09
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
1. Hamur
Dili:
Türkçe
76,00
9786257528467
744181
İdari Yargıda Hak Eksenli Dönüşüm ve Vergi Uyuşmazlığından Doğan İdari Davalarda Mülkiyet Hakkının Korunması
İdari Yargıda Hak Eksenli Dönüşüm ve Vergi Uyuşmazlığından Doğan İdari Davalarda Mülkiyet Hakkının Korunması
76.00

İdarenin kanunla çizilen sınırlar dahilinde hareket edip etmediğini incelemekle kendini sınırlayan kanuna uygunluk denetimi anlayışı, vergilendirmenin Anayasa ile AİHS ile belirlenen boyutunun ihmal edilmesine ve mülkiyet hakkının gerektiği gibi korunamamasına yol açabilmektedir. Kanundaki söz konusu koşullar tüm vergisel olayları kapsamaya yönelik ve genel nitelikte iken vergilendirme sonucu doğuran her somut olayın kendine özgü koşulları bulunabilmektedir. İdare her ne kadar kanunla çizilen sınırlar dahilinde hareket etmiş olsa bile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınmaması ve idarenin bağlı yetki ile hareket ettiği ve kanundaki sınırları çiğnemeyeceği yönündeki yaklaşım, kanundaki genel koşulların birebir uygulanmasının ölçüsüz ve adalete aykırı sonuçlar üretmesine engel olamamaktadır. Türk Hukuk düzeninde mülkiyet hakkının kapsamı, koşulları ve korunma yöntemi kural olarak kanuna eşit (AİHS) ya da kanundan daha üst (Anayasa) düzeyde bulunan hukuk kaynaklarıyla düzenlenmiştir. İdari yargıcın hukuka uygunluk denetiminde vergilendirme işleminin sebep, konu ve amaç unsurlarına sadece kanuna uygunluk düzleminde yaklaşmaması, bu unsurları Anayasa ve AİHS'ye uygunluk boyutuyla da okuması ve değerlendirmesi gerekir. Bireysel başvuru sisteminin ikincillik prensibi ve temel hak ve özgürlüklerin öncelikle iç hukukta korunması gerekliliğine dayanan temel felsefesi de bu yaklaşım biçimini gerekli kılmaktadır. Anayasa ve AİHS'nin idari davalarda doğrudan uygulanabilirliğinin kabul edilmesi yoluyla idari yargı mercileri, Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları temelinde vergilendirme işleminin kanuni dayanağının hukuken belirli ve öngörülebilir olup olmadığını, bu işlemle kamu yararına dayalı bir amacın gerçekleştirilmesinin gözetilip gözetilmediğini ve ulaşılmaya çalışılan söz konusu amaç ile vergilendirme işlemi arasında bir ölçülülük ilişkisinin bulunup bulunmadığını da incelemeleri gerekir. Somut olayın koşulları bağlamında daha adil bir sonuca ulaşılması yargısal yorumun bu perspektifi kazanmasına bağlıdır.

İdarenin kanunla çizilen sınırlar dahilinde hareket edip etmediğini incelemekle kendini sınırlayan kanuna uygunluk denetimi anlayışı, vergilendirmenin Anayasa ile AİHS ile belirlenen boyutunun ihmal edilmesine ve mülkiyet hakkının gerektiği gibi korunamamasına yol açabilmektedir. Kanundaki söz konusu koşullar tüm vergisel olayları kapsamaya yönelik ve genel nitelikte iken vergilendirme sonucu doğuran her somut olayın kendine özgü koşulları bulunabilmektedir. İdare her ne kadar kanunla çizilen sınırlar dahilinde hareket etmiş olsa bile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınmaması ve idarenin bağlı yetki ile hareket ettiği ve kanundaki sınırları çiğnemeyeceği yönündeki yaklaşım, kanundaki genel koşulların birebir uygulanmasının ölçüsüz ve adalete aykırı sonuçlar üretmesine engel olamamaktadır. Türk Hukuk düzeninde mülkiyet hakkının kapsamı, koşulları ve korunma yöntemi kural olarak kanuna eşit (AİHS) ya da kanundan daha üst (Anayasa) düzeyde bulunan hukuk kaynaklarıyla düzenlenmiştir. İdari yargıcın hukuka uygunluk denetiminde vergilendirme işleminin sebep, konu ve amaç unsurlarına sadece kanuna uygunluk düzleminde yaklaşmaması, bu unsurları Anayasa ve AİHS'ye uygunluk boyutuyla da okuması ve değerlendirmesi gerekir. Bireysel başvuru sisteminin ikincillik prensibi ve temel hak ve özgürlüklerin öncelikle iç hukukta korunması gerekliliğine dayanan temel felsefesi de bu yaklaşım biçimini gerekli kılmaktadır. Anayasa ve AİHS'nin idari davalarda doğrudan uygulanabilirliğinin kabul edilmesi yoluyla idari yargı mercileri, Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları temelinde vergilendirme işleminin kanuni dayanağının hukuken belirli ve öngörülebilir olup olmadığını, bu işlemle kamu yararına dayalı bir amacın gerçekleştirilmesinin gözetilip gözetilmediğini ve ulaşılmaya çalışılan söz konusu amaç ile vergilendirme işlemi arasında bir ölçülülük ilişkisinin bulunup bulunmadığını da incelemeleri gerekir. Somut olayın koşulları bağlamında daha adil bir sonuca ulaşılması yargısal yorumun bu perspektifi kazanmasına bağlıdır.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat