Bin yılı aşkın geçmişimiz incelendiğinde medeniyetimizin iki temel esas üzerine kurulduğu görülür. Bunlardan birincisi adalet, ikincisi fikir ve inanç özgürlüğüdür. Son yüzyıl hariç tutulduğunda bizim dünyaya adalet götürdüğümüz tüm dünya tarih kitaplarına bakıldığında tartışmasızdır. Adalet anlayışımızın çekildiği bu son yüzyılda dünyanın, Ortadoğu ve Afrika'nın durumu içler acısıdır. Adalet meselesine başka çalışmalarda değinilmek üzere burada diğer temel esas olan fikir özgürlüğü üzerine ön sözler de bulunmak istiyorum.
İfade özgürlüğü terimi yerine dikkat edilecek olursa bizim kültürümüzde fikir özgürlüğü kavramı kullanılmaktadır. Fikir; düşünce ve ifade tabirleri yanında daha derin manalar ve kökler taşır. Fikir tefekkür ameliyesi sonucu oluşan bir sonuçtur. Kültürümüzde -bir saat tefekkür (düşünce üretimi) yetmiş yıl ibadet gibidir- düsturu benimsenmiştir. Düşünce, bir akıl ameliyesi iken tefekkürde; akıl, bilgi ve hak (hakikat, öz, gönül) üçgeni bulunmaktadır. Düşüncede sana göre bana göreler varken tefekkürde temiz akıldan (aklıselim) süzülen düşüncenin evrim geçirerek haktan hakikatten tasdik görmüş cevher hali vardır. Fikir, haktan karşılık görmüş taze hikmet pırıltılarıdır. Fikir bal gibidir. İnsaf sahibi normal her insan tadınca hoşnut olur ve tasdik eder. Derinlerden süzülen bu hikmet pınarından içen insanlık hayat bulur. İnsanlığa yol gösteren tabelalar gibidir fikir. O yüzden bizim medeniyetimiz düşünce özgürlüğü kavramını kullanmamıştır.
Kortex denen üst akıldan çıkan her düşünce elbette ki temiz sayılamaz. Kortex ancak ve ancak beslendiği bilgileri karıştırarak ürün ortaya koyabilir. Ancak aklıselimden neşet eden düşünce, önce gönle düşer, gönül denen yerde hak ile birliktelik yaşar, bu düşünce şekil alır, gönülde hakka sevdaya düşer, kül olur, mahiyeti değişerek fikir olur ve fem-i saadet dediğimiz ağızdan dışarı çıkar. Memba suyu gibidir bu hakikat fikirleri. İnsanı ve insanlığı büyüler. Bir iklimden diğer iklime götürür. İnsanın ve insanlığın huzur ve saadet rehberi olur. İşte böyle bir tefekkür yetmiş yıl ibadete denktir. Yoksa kortex'den her atılan, insanı ve insanlığı kirleten ameliye değildir.
Fikir özgürlüğü bizim öz malımızdır. Kökü ta derinlerden gelen bir değerdir. Bireyin kemali ve toplumların ilerlemesi için elzem bir değerdir. Fikir sahibi kişilere biz mütefekkir diyoruz. Bal arısı gibi haktan taze bilgi getiren o müthiş adamlar. Onların fem-i saadetlerinden süzülen hikmet pınarı mesabesindeki fikirler. Bugün insanın ve insanlığın kaybettiği gerçek değer, işte bu manadaki fikir özgürlüğüdür. Gerçek fikir ve fikir adamlarının yokluğu.
Batılıların kortex ameliyesi olan ifade özgürlüğü aslında bizim fikir özgürlüğü kavramı yanında ne kadar da kuru ve kısır kaldı değil mi?
Biz batılılara fikriyatımızın zekâtını versek aslında kendi düşüncelerinin özgürlüklerinde boğulurlar.
Bin yılı aşkın geçmişimiz incelendiğinde medeniyetimizin iki temel esas üzerine kurulduğu görülür. Bunlardan birincisi adalet, ikincisi fikir ve inanç özgürlüğüdür. Son yüzyıl hariç tutulduğunda bizim dünyaya adalet götürdüğümüz tüm dünya tarih kitaplarına bakıldığında tartışmasızdır. Adalet anlayışımızın çekildiği bu son yüzyılda dünyanın, Ortadoğu ve Afrika'nın durumu içler acısıdır. Adalet meselesine başka çalışmalarda değinilmek üzere burada diğer temel esas olan fikir özgürlüğü üzerine ön sözler de bulunmak istiyorum.
İfade özgürlüğü terimi yerine dikkat edilecek olursa bizim kültürümüzde fikir özgürlüğü kavramı kullanılmaktadır. Fikir; düşünce ve ifade tabirleri yanında daha derin manalar ve kökler taşır. Fikir tefekkür ameliyesi sonucu oluşan bir sonuçtur. Kültürümüzde -bir saat tefekkür (düşünce üretimi) yetmiş yıl ibadet gibidir- düsturu benimsenmiştir. Düşünce, bir akıl ameliyesi iken tefekkürde; akıl, bilgi ve hak (hakikat, öz, gönül) üçgeni bulunmaktadır. Düşüncede sana göre bana göreler varken tefekkürde temiz akıldan (aklıselim) süzülen düşüncenin evrim geçirerek haktan hakikatten tasdik görmüş cevher hali vardır. Fikir, haktan karşılık görmüş taze hikmet pırıltılarıdır. Fikir bal gibidir. İnsaf sahibi normal her insan tadınca hoşnut olur ve tasdik eder. Derinlerden süzülen bu hikmet pınarından içen insanlık hayat bulur. İnsanlığa yol gösteren tabelalar gibidir fikir. O yüzden bizim medeniyetimiz düşünce özgürlüğü kavramını kullanmamıştır.
Kortex denen üst akıldan çıkan her düşünce elbette ki temiz sayılamaz. Kortex ancak ve ancak beslendiği bilgileri karıştırarak ürün ortaya koyabilir. Ancak aklıselimden neşet eden düşünce, önce gönle düşer, gönül denen yerde hak ile birliktelik yaşar, bu düşünce şekil alır, gönülde hakka sevdaya düşer, kül olur, mahiyeti değişerek fikir olur ve fem-i saadet dediğimiz ağızdan dışarı çıkar. Memba suyu gibidir bu hakikat fikirleri. İnsanı ve insanlığı büyüler. Bir iklimden diğer iklime götürür. İnsanın ve insanlığın huzur ve saadet rehberi olur. İşte böyle bir tefekkür yetmiş yıl ibadete denktir. Yoksa kortex'den her atılan, insanı ve insanlığı kirleten ameliye değildir.
Fikir özgürlüğü bizim öz malımızdır. Kökü ta derinlerden gelen bir değerdir. Bireyin kemali ve toplumların ilerlemesi için elzem bir değerdir. Fikir sahibi kişilere biz mütefekkir diyoruz. Bal arısı gibi haktan taze bilgi getiren o müthiş adamlar. Onların fem-i saadetlerinden süzülen hikmet pınarı mesabesindeki fikirler. Bugün insanın ve insanlığın kaybettiği gerçek değer, işte bu manadaki fikir özgürlüğüdür. Gerçek fikir ve fikir adamlarının yokluğu.
Batılıların kortex ameliyesi olan ifade özgürlüğü aslında bizim fikir özgürlüğü kavramı yanında ne kadar da kuru ve kısır kaldı değil mi?
Biz batılılara fikriyatımızın zekâtını versek aslında kendi düşüncelerinin özgürlüklerinde boğulurlar.