Ezilen ve unutulan hayatların, yanmış yüreklerin üzerinden bir sel gibi akmıştı zaman. Ve önüne kattığı yaşamları dümdüz edip sessiz ve çaresiz zihinlerde kalın bir tortu bırakmıştı.
Kan ve gözyaşlarıyla ıslanmış bir tarihin ıslaklığı duruyordu ellerinde. Yanı başındaki çeşme zaman gibi akıp dururken bir derviş sessizliği içinde Karacadağ'ın kara taşlarından örülmüş Ziya Gökalp Lisesi'nin bahçe duvarına sırtını dayamış, tek ayak üstünde, yıllardır sanki hep aynı yerde duruyormuş gibi hareketsiz ve ifadesiz bir yüzle insanları izliyordu. Kısa kestirilmiş saçlarıyla bir mahkûmu andıran bu delikanlı, sanki yıllarca içerde kalmış ve ilk defa insan yüzü görüyormuş gibi uzun kirpikli gözlerini onların üzerine dikiyor, kendinden emin bakışlarla uzun uzun ama küçümseyerek bakıyordu.
Ezilen ve unutulan hayatların, yanmış yüreklerin üzerinden bir sel gibi akmıştı zaman. Ve önüne kattığı yaşamları dümdüz edip sessiz ve çaresiz zihinlerde kalın bir tortu bırakmıştı.
Kan ve gözyaşlarıyla ıslanmış bir tarihin ıslaklığı duruyordu ellerinde. Yanı başındaki çeşme zaman gibi akıp dururken bir derviş sessizliği içinde Karacadağ'ın kara taşlarından örülmüş Ziya Gökalp Lisesi'nin bahçe duvarına sırtını dayamış, tek ayak üstünde, yıllardır sanki hep aynı yerde duruyormuş gibi hareketsiz ve ifadesiz bir yüzle insanları izliyordu. Kısa kestirilmiş saçlarıyla bir mahkûmu andıran bu delikanlı, sanki yıllarca içerde kalmış ve ilk defa insan yüzü görüyormuş gibi uzun kirpikli gözlerini onların üzerine dikiyor, kendinden emin bakışlarla uzun uzun ama küçümseyerek bakıyordu.