Benzersiz iki adam; yalnızca birbirine benzeyen...
Gerçekle düşü, bilimle sanatı aynı kanatlarla uçuran iki dil cambazı...
On dokuz yıllık dostluklarına otuz iki kitap, binlerce söyleşi, radyo ve televizyon programı, etkinlik, imza günü sığdıran iki kara mizah ustası, iki şiir tarlası... Aynı yıl doğdular, yıllarca birbirlerinden habersiz aynı meraklı gözlerle baktılar yeryüzüne.
Yıldızlara, böceklere, denize, resimlere, an'lara ve zamanlara, tarihe ve toplumsal belleğe baktılar sorgulayarak.
"Ben kimim? Neden varım?" diye sordular her sabah uyandıklarında.
Aydın olmanın yolunu soru sorup yanıt aramaktan ve bu yanıtları başka insanlarla paylaşmaktan geçtiğine inandılar.
Ödüller kazandılar, radyo ve televizyon programları yaptılar, üniversitelerde dersler verdiler.
1998'de, Akgün Akova,
Sunay Akın'ı İstanbul'la başbaşa bırakarak yola çıktı.
Bir çift kanadın bir altın madeninden daha değerli olduğunu söyleyerek, elinde fotoğraf makinesi, Anadolu'yu ve dünyanın başka coğrafyalarını dolaştı. Yüzlerce gezi yazısı yazdı, binlerce fotoğraf yayınlandı.
Sunay akın ise, bu zaman içinde İstanbul'u oyuncaklarına, zürafalarına, mahyalarına, balıkçılarına ve minare gölgelerine kadar kağıda geçirdi.
Bu yapıtla birlikte, ilk kez bir ortak kitaba imza atıyorlar.
"İki Şair Arasında, İstanbul", onlar için küçük bir çay molası...
Akın'ın yazıları ve Akova'nın fotoğrafları sizleri bekliyor; ama bilin ki, kendi deyimleriyle
Zürafa ile Gergedan İstanbul sokaklarında dolaşmayı sürdürüyor hala.
Benzersiz iki adam; yalnızca birbirine benzeyen...
Gerçekle düşü, bilimle sanatı aynı kanatlarla uçuran iki dil cambazı...
On dokuz yıllık dostluklarına otuz iki kitap, binlerce söyleşi, radyo ve televizyon programı, etkinlik, imza günü sığdıran iki kara mizah ustası, iki şiir tarlası... Aynı yıl doğdular, yıllarca birbirlerinden habersiz aynı meraklı gözlerle baktılar yeryüzüne.
Yıldızlara, böceklere, denize, resimlere, an'lara ve zamanlara, tarihe ve toplumsal belleğe baktılar sorgulayarak.
"Ben kimim? Neden varım?" diye sordular her sabah uyandıklarında.
Aydın olmanın yolunu soru sorup yanıt aramaktan ve bu yanıtları başka insanlarla paylaşmaktan geçtiğine inandılar.
Ödüller kazandılar, radyo ve televizyon programları yaptılar, üniversitelerde dersler verdiler.
1998'de, Akgün Akova,
Sunay Akın'ı İstanbul'la başbaşa bırakarak yola çıktı.
Bir çift kanadın bir altın madeninden daha değerli olduğunu söyleyerek, elinde fotoğraf makinesi, Anadolu'yu ve dünyanın başka coğrafyalarını dolaştı. Yüzlerce gezi yazısı yazdı, binlerce fotoğraf yayınlandı.
Sunay akın ise, bu zaman içinde İstanbul'u oyuncaklarına, zürafalarına, mahyalarına, balıkçılarına ve minare gölgelerine kadar kağıda geçirdi.
Bu yapıtla birlikte, ilk kez bir ortak kitaba imza atıyorlar.
"İki Şair Arasında, İstanbul", onlar için küçük bir çay molası...
Akın'ın yazıları ve Akova'nın fotoğrafları sizleri bekliyor; ama bilin ki, kendi deyimleriyle
Zürafa ile Gergedan İstanbul sokaklarında dolaşmayı sürdürüyor hala.