“...Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü; akıl çağıydı, budalalık çağıydı; inanç çağıydı, inançsızlık çağıydı; ışık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, umut baharıydı, üzüntü kışıydı; önümüzde her şey vardı, önümüzde hiçbir şey yoktu; hepimiz dosdoğru cennete gidecektik, hepimiz dos-doğru öbür yana gidecektik... Kısacası, devir şimdikine öylesine benziyordu ki, en gürültücü yetkililerinden kimisi onun iyi, ya da kötü olma derecesinin ancak “en iyi”, ya da “en kötü” olarak kabul edilebileceğinde ayak dirediler.
İngiltere tahtında koca çeneli bir kralla çirkin yüzlü bir kraliçe vardı; Fransa tahtında koca çeneli bir kralla güzel yüzlü bir kraliçe vardı, iki ülkede de devletin kodamanları işlerin hep böyle kalacağını bildiren, billurdan daha berrak bir şekilde görüyorlardı...”
“...Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü; akıl çağıydı, budalalık çağıydı; inanç çağıydı, inançsızlık çağıydı; ışık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, umut baharıydı, üzüntü kışıydı; önümüzde her şey vardı, önümüzde hiçbir şey yoktu; hepimiz dosdoğru cennete gidecektik, hepimiz dos-doğru öbür yana gidecektik... Kısacası, devir şimdikine öylesine benziyordu ki, en gürültücü yetkililerinden kimisi onun iyi, ya da kötü olma derecesinin ancak “en iyi”, ya da “en kötü” olarak kabul edilebileceğinde ayak dirediler.
İngiltere tahtında koca çeneli bir kralla çirkin yüzlü bir kraliçe vardı; Fransa tahtında koca çeneli bir kralla güzel yüzlü bir kraliçe vardı, iki ülkede de devletin kodamanları işlerin hep böyle kalacağını bildiren, billurdan daha berrak bir şekilde görüyorlardı...”