Bu derlemede, Sinemasal/Görsel Issızlaşma, Küresel Issızlaşma, İmgesel /Melodik Issızlaşma, Toplumsal Bellekte Issızlaşma bölüm başlıklarıyla yer alan yazılar, iletişim sorunlarına ilişkin esaslı eleştiriler sunuyor.
Şu bir gerçek ki, iletişim olgusu, tüm yerkürede demokratik süreçleri daha da besleyip geliştireceği yerde, toplumsal dünyanın her köşesini geri dönülmez bir biçimde ıssızlaştırıyor. Savaşlar, çatışmalar, kavgalar yeryüzünde hükmünü sürdürmeye devam ediyor. Daha da kötüsü, bu çatışmacı süreçte, genel olarak medya ve özelde televizyon, kurulu endüstriyel kapitalist düzenin kültürel silahı olarak işlev görmeyi sürdürüyor
Ne var ki, Hölderlin'in dediği gibi, tehlikenin büyüdüğü yerde, kurtarıcı da büyür. Aynı şekilde, her etki, kaçınılmaz biçimde beraberinde kendi tepkisini de yaratıyor. Bu bağlamda, hayata dair anlam / değer üretimi ve değerlerin toplumsal inşasına aracılık edecek demokratik bir medyaya duyulan gereksinim de büyüyor.
Şu halde, medyatik ortama yönelik eşitlikçi ve özgürlükçü toplumsal hareketlerin tüm önerilerinin önünü tıkayarak ve küresel kapitalist sömürü düzenine karşı tutarlı ve sistemli bir çözümlemeye girişebilmenin olası koşullarını dinamitleyen bu enformatik ıssızlaşma ortamına ya da gerçekliğin medyatik yeniden sahnelenmesine dair ne söylenebilir?
Bu derlemede, Sinemasal/Görsel Issızlaşma, Küresel Issızlaşma, İmgesel /Melodik Issızlaşma, Toplumsal Bellekte Issızlaşma bölüm başlıklarıyla yer alan yazılar, iletişim sorunlarına ilişkin esaslı eleştiriler sunuyor.
Şu bir gerçek ki, iletişim olgusu, tüm yerkürede demokratik süreçleri daha da besleyip geliştireceği yerde, toplumsal dünyanın her köşesini geri dönülmez bir biçimde ıssızlaştırıyor. Savaşlar, çatışmalar, kavgalar yeryüzünde hükmünü sürdürmeye devam ediyor. Daha da kötüsü, bu çatışmacı süreçte, genel olarak medya ve özelde televizyon, kurulu endüstriyel kapitalist düzenin kültürel silahı olarak işlev görmeyi sürdürüyor
Ne var ki, Hölderlin'in dediği gibi, tehlikenin büyüdüğü yerde, kurtarıcı da büyür. Aynı şekilde, her etki, kaçınılmaz biçimde beraberinde kendi tepkisini de yaratıyor. Bu bağlamda, hayata dair anlam / değer üretimi ve değerlerin toplumsal inşasına aracılık edecek demokratik bir medyaya duyulan gereksinim de büyüyor.
Şu halde, medyatik ortama yönelik eşitlikçi ve özgürlükçü toplumsal hareketlerin tüm önerilerinin önünü tıkayarak ve küresel kapitalist sömürü düzenine karşı tutarlı ve sistemli bir çözümlemeye girişebilmenin olası koşullarını dinamitleyen bu enformatik ıssızlaşma ortamına ya da gerçekliğin medyatik yeniden sahnelenmesine dair ne söylenebilir?