“Ey ahali dinleyin beni! Sizin köyünüzde ebeniz, neneniz, ananız, babanız meyve ağacı, fidan yetiştirir mi?” “Yetiştirir.” “Ne yaparsınız onu?” “Ekeriz, dikeriz, bakımını yaparız. Sonra da meyvesini yer, onunla da rahat ve huzurlu oluruz.” “Tam da size bunu soruyordum işte. Şimdi düşünün ki bir baba, dede emek vermiş, eziyet çekmiş. Dağ, dere, tepe dememiş, ekmiş, dikmiş. Sonra da o güzelim meyveler yeme kıvamına gelmiş. O yaşlanmış insan meyve ağacına sırtını dayayıp meyvelerini yemeye, hararetini dindirmeye çalışır ya. İşte bu adam hangi ruh içerisinde olursa, hangi havayı teneffüs ediyor olursa, hangi sevinci idrak ediyor olursa ben işte bu havayı hissediyorum. Senelerdir emek verdiğim meyve ağacı var ya, bu delikanlı ve bunların arkadaşları bizim meyvelerdir.”
(Tevfik İleri'nin 1958'de mezuniyet töreni için geldiği Yozgat/Sarıkaya'da, İmam Hatipli genci işaret ederek yaptığı konuşmasından)
“Ey ahali dinleyin beni! Sizin köyünüzde ebeniz, neneniz, ananız, babanız meyve ağacı, fidan yetiştirir mi?” “Yetiştirir.” “Ne yaparsınız onu?” “Ekeriz, dikeriz, bakımını yaparız. Sonra da meyvesini yer, onunla da rahat ve huzurlu oluruz.” “Tam da size bunu soruyordum işte. Şimdi düşünün ki bir baba, dede emek vermiş, eziyet çekmiş. Dağ, dere, tepe dememiş, ekmiş, dikmiş. Sonra da o güzelim meyveler yeme kıvamına gelmiş. O yaşlanmış insan meyve ağacına sırtını dayayıp meyvelerini yemeye, hararetini dindirmeye çalışır ya. İşte bu adam hangi ruh içerisinde olursa, hangi havayı teneffüs ediyor olursa, hangi sevinci idrak ediyor olursa ben işte bu havayı hissediyorum. Senelerdir emek verdiğim meyve ağacı var ya, bu delikanlı ve bunların arkadaşları bizim meyvelerdir.”
(Tevfik İleri'nin 1958'de mezuniyet töreni için geldiği Yozgat/Sarıkaya'da, İmam Hatipli genci işaret ederek yaptığı konuşmasından)