Mâturîdî'nin fiilin kıdem ve hudûsuna ilişkin yapmış olduğu semantik ve lojik açıklama ve tartışmalar başta olmak üzere âlemin hâdis olduğunun ispatında ve kadîm olduğu iddiasının reddinde kurguladığı argümanlar –hiç abartısız– Gazâlî'nin Tehâfüt'ündeki argümanlardan hem kemiyet hem de keyfiyet olarak aşağı değildir. Bizim bu kıyaslamaları yapmaktaki amacımız, İslam felsefî düşüncesinin hem kendisinin hem de eleştirisinin tarih yazımının gözden geçirilmesini teklif etmektir. Mâturîdî'nin bu çalışmada ele almayacağımız nübüvvet, nefs, ahiret ve siyasetle ilgili olarak “resmî” Meşşâî felsefenin –kendisinin neredeyse filozoflarla özdeşleştirdiği Bâtıniyye ve Karâmita'ya nispet ederek– eleştirdiği görüşlerini dikkate aldığımızda Fârâbî ve İbn Sînâ'nın bu meselelerle ilgili öncülük ve özgünlüğüne dair algı ve değerlendirmelerin radikal bir gözden geçirmeye ihtiyaç duyduğu görülecektir. Yine İmâm'ın âlemin hudûsu-kıdemi tartışmalarında filozoflara yönelttiği eleştiriler, mütekellim ve fakîhlerin felsefeye yönelttiği eleştirilerin sanıldığından daha eski olma ihtimalini güçlendirmektedir.
Mâturîdî'nin fiilin kıdem ve hudûsuna ilişkin yapmış olduğu semantik ve lojik açıklama ve tartışmalar başta olmak üzere âlemin hâdis olduğunun ispatında ve kadîm olduğu iddiasının reddinde kurguladığı argümanlar –hiç abartısız– Gazâlî'nin Tehâfüt'ündeki argümanlardan hem kemiyet hem de keyfiyet olarak aşağı değildir. Bizim bu kıyaslamaları yapmaktaki amacımız, İslam felsefî düşüncesinin hem kendisinin hem de eleştirisinin tarih yazımının gözden geçirilmesini teklif etmektir. Mâturîdî'nin bu çalışmada ele almayacağımız nübüvvet, nefs, ahiret ve siyasetle ilgili olarak “resmî” Meşşâî felsefenin –kendisinin neredeyse filozoflarla özdeşleştirdiği Bâtıniyye ve Karâmita'ya nispet ederek– eleştirdiği görüşlerini dikkate aldığımızda Fârâbî ve İbn Sînâ'nın bu meselelerle ilgili öncülük ve özgünlüğüne dair algı ve değerlendirmelerin radikal bir gözden geçirmeye ihtiyaç duyduğu görülecektir. Yine İmâm'ın âlemin hudûsu-kıdemi tartışmalarında filozoflara yönelttiği eleştiriler, mütekellim ve fakîhlerin felsefeye yönelttiği eleştirilerin sanıldığından daha eski olma ihtimalini güçlendirmektedir.