Her mekânın gizli veya aşikâr bir hikâyesi vardır. O mekânda yaşam süren medeniyetlerin tarzına göre bu hikâye coşkulu, hüzünlü ya da gizem dolu olabilir.
Bu hikâyelerden kimini insanoğlu dinlemek ve dinletmekten mutluluk duyarken kimini de yok sayar.
Elbistan'ın Nurhak köyünün kendine has hikâyesi olan ‘'İNLEYEN MAĞARA” da insanların ürpertici buldukları için yok saydıkları hikâyelerdendir.
Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesine bağlı Nurhak kasabasında zirvesindeki sisin hiç eksik olmadığı Nurhak dağında bulunan ve Gizemi hala çözülememiş ‘'Mağara ‘' 1991 yılında Çoban Ali olayından sonra yetkililer tarafından mühürlenip ziyarete kapatılmıştır. ‘'inleyen mağaranın'' kendine has esrarı 1991 yılında pehlivan Ali ve Zeynep'in aşk serüveniyle gün yüzüne çıkar.
Çocukluğundan beri Zeynep'i seven Ali her geçen yılla yüreğindeki aşkı büyütmüştür. Zeynep ise Ali'ye karşı boş olmamakla birlikte çocuksu ve şımarık yapısıyla bir türlü Ali'ye beklediği karşılığı verememiştir. Ta ki günün birinde Ömer ağa oğlu için Zeynep'i babasından isteyene kadar. O saatten sonra Ali'yi gerçekte ne kadar çok sevdiğini anlayan Zeynep işin içinden çıkabilmek için; Kendisiyle evlenecek erkeğin yiğitlik ve cesarette kendini kanıtlamış biri olması gerektiğini bununda en güzel ispatının köylerindeki yüce dağın zirvesinde bulunan mağarada 40 gün kalabilmek olduğunu söyler.
Ömer Ağa'nın oğlu ve köydeki hiçbir delikanlı buna yanaşmaz çünkü o zamanlarda bile mağara hakkında gizemli söylentiler dolaşmaktadır. Bu olayı öğrenen Ali sevdiği kız için değil 40 gün 40 yıl o mağarada kalabileceğini söyleyerek atına atlar ve gizemli mağaraya gider.
40 gün sonunda hala dönmeyen Ali için kasaba halkı endişelenir ve durum jandarmaya anlatılır. Jandarma mağarada Ali'nin cansız bedenini bulur. Mağaranın duvarında kendi kanı ile ‘'Ben ve atım açlıktan öldük'' yazmaktadır.
Ayrıca Ali'nin cenazesinin başında bir not defterini bulurlar o defterin içerisinde yazılanlar Ankara'yı telaşa düşürüp o yerin mühürlenmesine sebep olacaktır.
Defterde Ali mağarada sürekli bir inilti duyduğunu beynini kemiren bu iniltinin dayanılmaz bir hal aldığını yazar. Mağaradaki 13. Günden sonra onlarla tanıştığından bahseden Ali bu mağaranın aslında binlerce yıldır bir medeniyete ev sahipliği yaptığını yazar.
Kendilerini Ali'ye ‘' Ebunnar cin Aşireti'' olarak tanıtan bu medeniyet karanlık dünyanın karanlık ruhlarıdır ve rahatsız edilmekten hiç hoşlanmamaktadırlar. Ali notunda ısrarla bu mağaraya girilmemesi gerektiğini aksi halde ‘' Ebunnar cin Aşireti'nin'' mağaradan çıkıp tüm insanlık için kâbusa sebep olacağından bahseder.
Her mekânın gizli veya aşikâr bir hikâyesi vardır. O mekânda yaşam süren medeniyetlerin tarzına göre bu hikâye coşkulu, hüzünlü ya da gizem dolu olabilir.
Bu hikâyelerden kimini insanoğlu dinlemek ve dinletmekten mutluluk duyarken kimini de yok sayar.
Elbistan'ın Nurhak köyünün kendine has hikâyesi olan ‘'İNLEYEN MAĞARA” da insanların ürpertici buldukları için yok saydıkları hikâyelerdendir.
Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesine bağlı Nurhak kasabasında zirvesindeki sisin hiç eksik olmadığı Nurhak dağında bulunan ve Gizemi hala çözülememiş ‘'Mağara ‘' 1991 yılında Çoban Ali olayından sonra yetkililer tarafından mühürlenip ziyarete kapatılmıştır. ‘'inleyen mağaranın'' kendine has esrarı 1991 yılında pehlivan Ali ve Zeynep'in aşk serüveniyle gün yüzüne çıkar.
Çocukluğundan beri Zeynep'i seven Ali her geçen yılla yüreğindeki aşkı büyütmüştür. Zeynep ise Ali'ye karşı boş olmamakla birlikte çocuksu ve şımarık yapısıyla bir türlü Ali'ye beklediği karşılığı verememiştir. Ta ki günün birinde Ömer ağa oğlu için Zeynep'i babasından isteyene kadar. O saatten sonra Ali'yi gerçekte ne kadar çok sevdiğini anlayan Zeynep işin içinden çıkabilmek için; Kendisiyle evlenecek erkeğin yiğitlik ve cesarette kendini kanıtlamış biri olması gerektiğini bununda en güzel ispatının köylerindeki yüce dağın zirvesinde bulunan mağarada 40 gün kalabilmek olduğunu söyler.
Ömer Ağa'nın oğlu ve köydeki hiçbir delikanlı buna yanaşmaz çünkü o zamanlarda bile mağara hakkında gizemli söylentiler dolaşmaktadır. Bu olayı öğrenen Ali sevdiği kız için değil 40 gün 40 yıl o mağarada kalabileceğini söyleyerek atına atlar ve gizemli mağaraya gider.
40 gün sonunda hala dönmeyen Ali için kasaba halkı endişelenir ve durum jandarmaya anlatılır. Jandarma mağarada Ali'nin cansız bedenini bulur. Mağaranın duvarında kendi kanı ile ‘'Ben ve atım açlıktan öldük'' yazmaktadır.
Ayrıca Ali'nin cenazesinin başında bir not defterini bulurlar o defterin içerisinde yazılanlar Ankara'yı telaşa düşürüp o yerin mühürlenmesine sebep olacaktır.
Defterde Ali mağarada sürekli bir inilti duyduğunu beynini kemiren bu iniltinin dayanılmaz bir hal aldığını yazar. Mağaradaki 13. Günden sonra onlarla tanıştığından bahseden Ali bu mağaranın aslında binlerce yıldır bir medeniyete ev sahipliği yaptığını yazar.
Kendilerini Ali'ye ‘' Ebunnar cin Aşireti'' olarak tanıtan bu medeniyet karanlık dünyanın karanlık ruhlarıdır ve rahatsız edilmekten hiç hoşlanmamaktadırlar. Ali notunda ısrarla bu mağaraya girilmemesi gerektiğini aksi halde ‘' Ebunnar cin Aşireti'nin'' mağaradan çıkıp tüm insanlık için kâbusa sebep olacağından bahseder.