İran Bildiğiniz Gibi Değil

Stok Kodu:
9789759639730
Boyut:
13.50x21.00
Sayfa Sayısı:
120
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2019-03
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
%35 indirimli
25,00
16,25
9789759639730
431826
İran
İran Bildiğiniz Gibi Değil
16.25

Bizlere yıllarca anlatılan, karalanan İran nasıl bir ülke idi? Ülke insanları, ne yer, ne içer, nasıl yaşardı? Ambargodaki insanlar neler hissederdi? İran kadınları nasıl giyinirlerdi? İran'da çarpıcı yasaklar nelerdi? İran'da kaç milyon Türk yaşıyordu? Erkek ve kadın okur-yazar oranları ne kadardı? İran halkı Türkiye'yi neden çok seviyordu? Gerçekten İran'da idam rasgele mi yapılıyordu? Tebriz tipik bir Türk şehri midir? Bu soruların cevaplarını belki de daha çok fazlasını aramaya gidiyordum. Ama bana; “Gitme” diyenler çoktu.

Türkiye ve İran, bu coğrafyada köklü iki büyük birer devlet olmasına rağmen, İran, Türkiye'de hep korkunun adresi oldu. Hep öcü gibi gösterildi. Halk, İran'a karşı hep mesafeli durdu. Hemen her yıl Yüksek Askeri Şura toplantılarında, birinci tehdit irtica olur ve ‘İran'a benzeriz' diye, Türk halkı resmen tehdit edilirdi. Kısacası, korku dağları delerdi.

Bize anlatılan İran İslam Cumhuriyeti'nde, fikir özgürlüğü yoktu. Hırsızlık, zina gibi yüz kızartıcı suçları işleyenler, ya kırbaçlanıyor ya da recmedilerek cezalandırılıyor veya onların bir uzvu kesiliyordu. Sıkı uygulanan yasaların ve baskıların gölgesinde yaşayan bir halk vardı. Bu yüzden ulu orta cinayet işlenmiyor, kargaşa yaşanmıyordu.

İran bir genç kız kadar güzel, alımlı. Hz. Halil İbrahim'in toprakları gibi bereketli ve cömert, sanatta, mimaride, heykelde, ayna çiniciliğinde, edebiyatta zarafetin estetiğin doruğuna varmış bir ülke. Renklerin birbirine bu kadar uyumlu, bu kadar güzel harmanlandığı başka bir ülke görmedim. Hep bu masal diyarlarını, uzak olan mağrip diyarlarını merak ediyordum. Yasaklar beni kesmiyordu, olsun onlara uyardım. Kadı Efendinin güzel kızında da kusur yok muydu? Ön yargılarımı cebime koyarak, ufuk çizgimin, güneşin doğduğu ve battığı bütün coğrafyaları görmekti hedefim. İran'ın Persepolis'i, kral mezarları ve gökkuşağı tadındaki bütün renkleri, beni çekiyordu. Gitmemek olmazdı, iyi ki de gitmişim. Güzel diyarlarını, güzel insanlarını tanımışım. Ön yargılarımı da Hazar Denizi'ne döküp öyle döndüm ülkeme.

Bizlere yıllarca anlatılan, karalanan İran nasıl bir ülke idi? Ülke insanları, ne yer, ne içer, nasıl yaşardı? Ambargodaki insanlar neler hissederdi? İran kadınları nasıl giyinirlerdi? İran'da çarpıcı yasaklar nelerdi? İran'da kaç milyon Türk yaşıyordu? Erkek ve kadın okur-yazar oranları ne kadardı? İran halkı Türkiye'yi neden çok seviyordu? Gerçekten İran'da idam rasgele mi yapılıyordu? Tebriz tipik bir Türk şehri midir? Bu soruların cevaplarını belki de daha çok fazlasını aramaya gidiyordum. Ama bana; “Gitme” diyenler çoktu.

Türkiye ve İran, bu coğrafyada köklü iki büyük birer devlet olmasına rağmen, İran, Türkiye'de hep korkunun adresi oldu. Hep öcü gibi gösterildi. Halk, İran'a karşı hep mesafeli durdu. Hemen her yıl Yüksek Askeri Şura toplantılarında, birinci tehdit irtica olur ve ‘İran'a benzeriz' diye, Türk halkı resmen tehdit edilirdi. Kısacası, korku dağları delerdi.

Bize anlatılan İran İslam Cumhuriyeti'nde, fikir özgürlüğü yoktu. Hırsızlık, zina gibi yüz kızartıcı suçları işleyenler, ya kırbaçlanıyor ya da recmedilerek cezalandırılıyor veya onların bir uzvu kesiliyordu. Sıkı uygulanan yasaların ve baskıların gölgesinde yaşayan bir halk vardı. Bu yüzden ulu orta cinayet işlenmiyor, kargaşa yaşanmıyordu.

İran bir genç kız kadar güzel, alımlı. Hz. Halil İbrahim'in toprakları gibi bereketli ve cömert, sanatta, mimaride, heykelde, ayna çiniciliğinde, edebiyatta zarafetin estetiğin doruğuna varmış bir ülke. Renklerin birbirine bu kadar uyumlu, bu kadar güzel harmanlandığı başka bir ülke görmedim. Hep bu masal diyarlarını, uzak olan mağrip diyarlarını merak ediyordum. Yasaklar beni kesmiyordu, olsun onlara uyardım. Kadı Efendinin güzel kızında da kusur yok muydu? Ön yargılarımı cebime koyarak, ufuk çizgimin, güneşin doğduğu ve battığı bütün coğrafyaları görmekti hedefim. İran'ın Persepolis'i, kral mezarları ve gökkuşağı tadındaki bütün renkleri, beni çekiyordu. Gitmemek olmazdı, iyi ki de gitmişim. Güzel diyarlarını, güzel insanlarını tanımışım. Ön yargılarımı da Hazar Denizi'ne döküp öyle döndüm ülkeme.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat