Çaldıran'da 1514'te Osmanlılar ile Safeviler arasında vuku bulan meydan savaşının Osmanlı tarihinde önemli bir yeri vardır. Osmanlılar bu savaşı kendilerine yönelik önemli bir dini ve siyasi tehdidin bertarafı olarak görürken Safeviler, tam tersi şekilde İran'ın istilasını düşünen Osmanlılar'ın bu niyetlerinin başarısızlığa uğratıldığı bir olay olarak yorumlamışlardır.
Çaldıran Savaşının oluş şekli de her iki kaynak grubu arasında bazı önemli farklılıklarla anlatılmıştır. Esasen bu savaş birçok bakımlardan ilginç özellikler arz eder. Bunlardan ilki düzenli ve son derece organize Osmanlı savaş sistemine karşı Safevilerin ana gücünü oluşturan Türkmen boylarının kalabalık süvari güçleriyle ve geleneksel taktikleriyle mücadele etmeleri; ikincisi savaşın kaderini etkili şekilde kullanılan hafif ateşli silahların tayin etmesi ve bu bakımdan dünya savaş tarihi literatürüne girmesi; üçüncüsü ise bugünkü İran tarihçiliğinde bu savaşın sanki bir zafer gibi kabul edilişi ve Selim'in aslında başarısız olduğu inancıdır.
Elinizdeki kitap hem dönemin muasır Safevî kaynaklarında olayların nasıl anlatıldığı, hem de bugünkü İran tarihçiliğinin bu savaşı nasıl algıladığı konusunu açıklığa kavuşturarak önemli bir boşluğu doldurmaktadır.
Çaldıran'da 1514'te Osmanlılar ile Safeviler arasında vuku bulan meydan savaşının Osmanlı tarihinde önemli bir yeri vardır. Osmanlılar bu savaşı kendilerine yönelik önemli bir dini ve siyasi tehdidin bertarafı olarak görürken Safeviler, tam tersi şekilde İran'ın istilasını düşünen Osmanlılar'ın bu niyetlerinin başarısızlığa uğratıldığı bir olay olarak yorumlamışlardır.
Çaldıran Savaşının oluş şekli de her iki kaynak grubu arasında bazı önemli farklılıklarla anlatılmıştır. Esasen bu savaş birçok bakımlardan ilginç özellikler arz eder. Bunlardan ilki düzenli ve son derece organize Osmanlı savaş sistemine karşı Safevilerin ana gücünü oluşturan Türkmen boylarının kalabalık süvari güçleriyle ve geleneksel taktikleriyle mücadele etmeleri; ikincisi savaşın kaderini etkili şekilde kullanılan hafif ateşli silahların tayin etmesi ve bu bakımdan dünya savaş tarihi literatürüne girmesi; üçüncüsü ise bugünkü İran tarihçiliğinde bu savaşın sanki bir zafer gibi kabul edilişi ve Selim'in aslında başarısız olduğu inancıdır.
Elinizdeki kitap hem dönemin muasır Safevî kaynaklarında olayların nasıl anlatıldığı, hem de bugünkü İran tarihçiliğinin bu savaşı nasıl algıladığı konusunu açıklığa kavuşturarak önemli bir boşluğu doldurmaktadır.