İş sözleşmelerinin işveren tarafından sona erdirilmesi, ekonomik ve sosyal boyutları nedeniyle iş hukukunun en duyarlı konularından birini teşkil etmektedir. Çünkü çağdaş iş hukukunun ve sosyal devlet anlayışının temel amaçlarından biri de, çalışma istek ve ihtiyacında olan bireyin geçerli bir neden olmaksızın yaşamlarının odak noktası olan ilerini kaybetmesinin önüne geçebilmektir.
Ülkemizde 1990'lı yıllardan bu yana yaşanan bir dizi ekonomik kriz neticesinde binlerce işçinin iş sözleşmeleri feshedilmiş, mevcut işlerini koruyabilenlerin de çalışma koşulları bir hayli ağırlaştırılmıştır. Bu şartlar altında ülkemiz için çok daha fazla önem kazanan ve gelişmiş ülkelerde yaygın olarak uygulanan iş güvencesi sistemi, bilindiği üzere 15 Mart 2003 tarihinde yürürlüğe girerek iş hukukumuzdaki yerini almıştır.
İş güvencesi sistemi, doğuracağı sonuçların önemi bakımından henüz kanun tasarısı aşamasındayken iş yaşamındaki tarafların gündemine gelmiş ve çokça tartışılmıştır. İşçi ve işveren örgütleri, iş güvencesinin mevzuatımızda yer almasıyla birlikte yaşanacak değişime hazır olmak anlamında, bir yandan verdikleri eğitimlerle üyelerini bilinçlendirmeye çalışmış, öte yandan da sistemin sonuçlarından olumsuz etkilenmemek üzere politika ve uygulamalarını revize etmeye başlamıştır.
Bu çalışmada yasal ve uygulamaya yönelik birçok boyutu mevcut olan iş güvencesi sisteminin öncelikle doğuşu, gelişimi ve mevzuatımıza giriş süreci aktarılmış, sonrasında ise çalışma hakkı ile sözleşme özgürlüğü arasında nasıl bir denge kurması gerektiği ve tarafların karşılıklı çıkarlarını ne yönde etkilediği incelenmeye çalışılmıştır.
İş sözleşmelerinin işveren tarafından sona erdirilmesi, ekonomik ve sosyal boyutları nedeniyle iş hukukunun en duyarlı konularından birini teşkil etmektedir. Çünkü çağdaş iş hukukunun ve sosyal devlet anlayışının temel amaçlarından biri de, çalışma istek ve ihtiyacında olan bireyin geçerli bir neden olmaksızın yaşamlarının odak noktası olan ilerini kaybetmesinin önüne geçebilmektir.
Ülkemizde 1990'lı yıllardan bu yana yaşanan bir dizi ekonomik kriz neticesinde binlerce işçinin iş sözleşmeleri feshedilmiş, mevcut işlerini koruyabilenlerin de çalışma koşulları bir hayli ağırlaştırılmıştır. Bu şartlar altında ülkemiz için çok daha fazla önem kazanan ve gelişmiş ülkelerde yaygın olarak uygulanan iş güvencesi sistemi, bilindiği üzere 15 Mart 2003 tarihinde yürürlüğe girerek iş hukukumuzdaki yerini almıştır.
İş güvencesi sistemi, doğuracağı sonuçların önemi bakımından henüz kanun tasarısı aşamasındayken iş yaşamındaki tarafların gündemine gelmiş ve çokça tartışılmıştır. İşçi ve işveren örgütleri, iş güvencesinin mevzuatımızda yer almasıyla birlikte yaşanacak değişime hazır olmak anlamında, bir yandan verdikleri eğitimlerle üyelerini bilinçlendirmeye çalışmış, öte yandan da sistemin sonuçlarından olumsuz etkilenmemek üzere politika ve uygulamalarını revize etmeye başlamıştır.
Bu çalışmada yasal ve uygulamaya yönelik birçok boyutu mevcut olan iş güvencesi sisteminin öncelikle doğuşu, gelişimi ve mevzuatımıza giriş süreci aktarılmış, sonrasında ise çalışma hakkı ile sözleşme özgürlüğü arasında nasıl bir denge kurması gerektiği ve tarafların karşılıklı çıkarlarını ne yönde etkilediği incelenmeye çalışılmıştır.