İnsanlığın ve bunun mühim bir parçasını teşkil eden Müslümanların son yüzyıllarını ifade etmek için çok yaygın olarak kullanılan “modern” ve “modernlik” kadar bunlarla irtibatlı “modernizm” ve “post-modernizm” gibi terimlerin tanımlayıcı bir konumu vardır. Benzer bir şekilde “Batı” ve “Batılılaşma” yanında “medeniyet” ve “medenileşme” terimleri de aynı anlam alanına aittirler.
Esas itibariyle İslam ümmetinin modern kelimesinin kök manası olan “yeni” ile bir meselesinin olmadığı söylenebilir. Nitekim yaygın dilimiz “tecellide tekrarın olamayacağı”nı söylediği gibi, hayatımızda olup biteni ifade etmek için kök anlamı “yeni” anlamına gelen “hadise” kelimesini kullanmamız, toplumsal vicdanımızın bu cihetini işaret eder. Ancak her yeninin tecelli olmakla birlikte, bazı tecellilerin arzu edilmediğini ifade etmek için kullanılan “bid'at” ve “dalalet” benzeri isimler ve isimlendirmeler de meselenin daha farklı bir boyutunu işaret etmektedir.
Yaşanan ve adına modernleşme denilen, ama esasında sömürgeleşme olan iki yüzyıllık dönem, artık tamamlanmıştır. Bu husus her şeyden önce şunu göstermektedir: Müslümanlar şu veya bu oranda emperyalizme maruz kalmış, sömürgeciliğin muhtelif şekilleri altında “modernleş/tiril/miş” olsalar da hâlâ Müslümanlıklarını muhafaza etmektedir. Yani modernleşme, Müslümanların özlerine dokunamamış, onların hayatında gerçekleşen ve hiçbir şekilde hafife alınmaması gereken değişimler, onların özünü yok edememiştir. Biz bugün artık ne isek o olarak kendi kendimizle barışmak; eksiklerimizi ikmal, faziletlerimizi tespit ve tahkim etmek durumundayız.
İnsanlığın ve bunun mühim bir parçasını teşkil eden Müslümanların son yüzyıllarını ifade etmek için çok yaygın olarak kullanılan “modern” ve “modernlik” kadar bunlarla irtibatlı “modernizm” ve “post-modernizm” gibi terimlerin tanımlayıcı bir konumu vardır. Benzer bir şekilde “Batı” ve “Batılılaşma” yanında “medeniyet” ve “medenileşme” terimleri de aynı anlam alanına aittirler.
Esas itibariyle İslam ümmetinin modern kelimesinin kök manası olan “yeni” ile bir meselesinin olmadığı söylenebilir. Nitekim yaygın dilimiz “tecellide tekrarın olamayacağı”nı söylediği gibi, hayatımızda olup biteni ifade etmek için kök anlamı “yeni” anlamına gelen “hadise” kelimesini kullanmamız, toplumsal vicdanımızın bu cihetini işaret eder. Ancak her yeninin tecelli olmakla birlikte, bazı tecellilerin arzu edilmediğini ifade etmek için kullanılan “bid'at” ve “dalalet” benzeri isimler ve isimlendirmeler de meselenin daha farklı bir boyutunu işaret etmektedir.
Yaşanan ve adına modernleşme denilen, ama esasında sömürgeleşme olan iki yüzyıllık dönem, artık tamamlanmıştır. Bu husus her şeyden önce şunu göstermektedir: Müslümanlar şu veya bu oranda emperyalizme maruz kalmış, sömürgeciliğin muhtelif şekilleri altında “modernleş/tiril/miş” olsalar da hâlâ Müslümanlıklarını muhafaza etmektedir. Yani modernleşme, Müslümanların özlerine dokunamamış, onların hayatında gerçekleşen ve hiçbir şekilde hafife alınmaması gereken değişimler, onların özünü yok edememiştir. Biz bugün artık ne isek o olarak kendi kendimizle barışmak; eksiklerimizi ikmal, faziletlerimizi tespit ve tahkim etmek durumundayız.