Zamanımızda bazı hukuk devletlerinin yargılama usulü içinde yer alan jüri sistemi dikkatleri üzerine çekmektedir. Bu sistemin tarihî köklerinin olabileceği hatıra gelmektedir. bu bağlamda İslam Yargılama Usulünün Osmanlı uygulamasında mükemmele yakın bir Şekilde ifadesini bulan “Şühûdü‟l-hâl” sisteminin incelenmesi ve jüri sistemi ile karşılattırılmasının yapılması yararlı olacaktır.
Şühûdü‟l-hâl‟in ortaya çıkışı, işleyişi ve benzer Bizans müesseseleriyle ilişkisi noktasında bazı değerlendirmeler yapılmıştır, ancak bunlar müstakil bir çalışma niteliğinde olmadığı gibi yeterli de gözükmemektedir. Bu nedenle biz bu konuyu müstakil bir çalışma olarak ele almayı, araştırma ve inceleme yapmayı uygun bulduk. Daha önce Osmanlı şer‟iyye Sicilleri üzerinde doktora çalışmamızın da verdiği imkânla konuyu tarihî vesîkalarla tavzîh edebileceğimizi düşünerek bu çalışmayı yapmaya karar verdik.
Günümüz toplumlarında adalet mefhumunun ön plana çıkması, bu duygunun geliştirilmesi ve hayata geçirilmesiyle ilgili gayretleri hızlandırmıştır. Demoktarik düşüncenin, idarî alanda olduğu gibi yargı alanında da katılımcılığı esas alması ve bunun jüri şeklinde vücut bulması, bu sisteme olan ilgiyi artırmaktadır. Şu an ABD‟deki jüri sistemi, halkın yargıya katılımını sağlamakla birlikte bu sistemin adaleti tam anlamıyla gerçekleştirdiği kuşkuludur. Jüri üyelerinin tesir altında kalarak yanlış karar verilmesine neden olmaları ve bunlarla ilgili Amerikan medyasında çıkan örneklerin çoğalması da Amerikan jüri sisteminin tekrar sorgulanmasını gündeme getirmiştir. İşte bizim inceleme konusu yaptığımız “Şühûdü‟l-hâl” sistemi, devrimizdeki hukuk uzmanlarına tekabül edebilecek müftü, müderris ve emekli kadı gibi vasıflı kimselerden oluşması yönüyle jüri sistemindeki aksayan tarafları dengelemekte ve bu açıdan günümüz hukukçularının dikkatini çekecek bir özellik taşımaktadır. Adaletin gerçekleşmesinde kadıya yardımcı bir kurum olan “Ģühûdü‟l-hâl”, her ne kadar jüriyle örtüşmese bile günümüz insanının rahat algılayabilmesi için “jüri” diye isimlendirmeyi uygun gördük. Bu anlamda, sistemin Osmanlılarda daha özgün bir yapıya kavuşması ve buna dair uygulamalar, günümüzde de adaletin güçlenmesine ve benzer sorunlara ışık tutabilecek mahiyettedir. Çünkü “Şühûdü‟l-hâl”in ortaya konması neticesinde görülecektir ki, bu sistem, şekli anlamda olmasa bile işlev açısından çoğu hukuk sisteminin kendi yapısına adapte ederek güncelleştirebileceği bir dinamizme sahiptir.
Altıyüz küsur yıl ayakta kalmayı başaran Osmanlı Devleti‟nin islam medeniyetine sunduğu katkılar yanında adalet anlayışı da merak konusu olmuştur. Özellikle hâkimiyetinin bu kadar uzun sürmesinin birinci derecede adalet ilkesine dayandığı gerçeği kabul edilince şu sorular akla gelmektedir: Osmanlılar adaleti ne Şekilde ayakta tuttular? Ve adalet dağıtıcısı durumunda olan kadılar bunu nasıl gerçekleştirdiler? Adil yargılama, yargı bağımsızlığı ve yargılamanın aleniyeti nasıl sağlandı? İşte bu noktalarda yargılamanın gözlemcisi olarak kadıların yanında mahkemede bulunan ve sayıları bazen otuza yaklaşan Şühûdü‟l-hâl/jüri bu araştırmada konu edilmektedir. Zaman zaman aralarında emekli kadılar, müftüler ve müderrisler gibi hukuk nosyonu bulunan vasıflı kimselerin bulunması, onların gözlemci heyetten çok öte bilirkişilik ve istişarî düzlemde yargıya katkı sunduklarını da göstermektedir. Ayrıca bu durum Şühûdü‟l-hâlin yargıya aktif bir şekilde katıldıkları kanaatini güçlendirmektedir.
Zamanımızda bazı hukuk devletlerinin yargılama usulü içinde yer alan jüri sistemi dikkatleri üzerine çekmektedir. Bu sistemin tarihî köklerinin olabileceği hatıra gelmektedir. bu bağlamda İslam Yargılama Usulünün Osmanlı uygulamasında mükemmele yakın bir Şekilde ifadesini bulan “Şühûdü‟l-hâl” sisteminin incelenmesi ve jüri sistemi ile karşılattırılmasının yapılması yararlı olacaktır.
Şühûdü‟l-hâl‟in ortaya çıkışı, işleyişi ve benzer Bizans müesseseleriyle ilişkisi noktasında bazı değerlendirmeler yapılmıştır, ancak bunlar müstakil bir çalışma niteliğinde olmadığı gibi yeterli de gözükmemektedir. Bu nedenle biz bu konuyu müstakil bir çalışma olarak ele almayı, araştırma ve inceleme yapmayı uygun bulduk. Daha önce Osmanlı şer‟iyye Sicilleri üzerinde doktora çalışmamızın da verdiği imkânla konuyu tarihî vesîkalarla tavzîh edebileceğimizi düşünerek bu çalışmayı yapmaya karar verdik.
Günümüz toplumlarında adalet mefhumunun ön plana çıkması, bu duygunun geliştirilmesi ve hayata geçirilmesiyle ilgili gayretleri hızlandırmıştır. Demoktarik düşüncenin, idarî alanda olduğu gibi yargı alanında da katılımcılığı esas alması ve bunun jüri şeklinde vücut bulması, bu sisteme olan ilgiyi artırmaktadır. Şu an ABD‟deki jüri sistemi, halkın yargıya katılımını sağlamakla birlikte bu sistemin adaleti tam anlamıyla gerçekleştirdiği kuşkuludur. Jüri üyelerinin tesir altında kalarak yanlış karar verilmesine neden olmaları ve bunlarla ilgili Amerikan medyasında çıkan örneklerin çoğalması da Amerikan jüri sisteminin tekrar sorgulanmasını gündeme getirmiştir. İşte bizim inceleme konusu yaptığımız “Şühûdü‟l-hâl” sistemi, devrimizdeki hukuk uzmanlarına tekabül edebilecek müftü, müderris ve emekli kadı gibi vasıflı kimselerden oluşması yönüyle jüri sistemindeki aksayan tarafları dengelemekte ve bu açıdan günümüz hukukçularının dikkatini çekecek bir özellik taşımaktadır. Adaletin gerçekleşmesinde kadıya yardımcı bir kurum olan “Ģühûdü‟l-hâl”, her ne kadar jüriyle örtüşmese bile günümüz insanının rahat algılayabilmesi için “jüri” diye isimlendirmeyi uygun gördük. Bu anlamda, sistemin Osmanlılarda daha özgün bir yapıya kavuşması ve buna dair uygulamalar, günümüzde de adaletin güçlenmesine ve benzer sorunlara ışık tutabilecek mahiyettedir. Çünkü “Şühûdü‟l-hâl”in ortaya konması neticesinde görülecektir ki, bu sistem, şekli anlamda olmasa bile işlev açısından çoğu hukuk sisteminin kendi yapısına adapte ederek güncelleştirebileceği bir dinamizme sahiptir.
Altıyüz küsur yıl ayakta kalmayı başaran Osmanlı Devleti‟nin islam medeniyetine sunduğu katkılar yanında adalet anlayışı da merak konusu olmuştur. Özellikle hâkimiyetinin bu kadar uzun sürmesinin birinci derecede adalet ilkesine dayandığı gerçeği kabul edilince şu sorular akla gelmektedir: Osmanlılar adaleti ne Şekilde ayakta tuttular? Ve adalet dağıtıcısı durumunda olan kadılar bunu nasıl gerçekleştirdiler? Adil yargılama, yargı bağımsızlığı ve yargılamanın aleniyeti nasıl sağlandı? İşte bu noktalarda yargılamanın gözlemcisi olarak kadıların yanında mahkemede bulunan ve sayıları bazen otuza yaklaşan Şühûdü‟l-hâl/jüri bu araştırmada konu edilmektedir. Zaman zaman aralarında emekli kadılar, müftüler ve müderrisler gibi hukuk nosyonu bulunan vasıflı kimselerin bulunması, onların gözlemci heyetten çok öte bilirkişilik ve istişarî düzlemde yargıya katkı sunduklarını da göstermektedir. Ayrıca bu durum Şühûdü‟l-hâlin yargıya aktif bir şekilde katıldıkları kanaatini güçlendirmektedir.