Tim Berners Lee ve pek çok isim internetin özgürlüklerle beraber anılması gerektiğini savunmuşlardır. Bu noktada ifade özgürlüğünün insanların ve toplumların gelişimi açısından önemini vurgulamak ciddi bir önem taşır. İnternetin bu noktada farklı düşüncelerin bir arada tartışılabileceği bir kamusal alana dönüşmesi özellikle ilk dönem teorisyenleri tarafından hararetle savunulmuştur. Bu çalışma da benzer şekilde teori düzeyinde internetin bir özgürleşme aracı olarak kullanılmasının altını çizer. Ancak pratik düzeyde yaşananlar teoriden oldukça farklıdır. İnternette genellikle ifade özgürlüğünün sınırları aşılarak nefret söylemi ve ayrımcılık vuku bulmaktadır. İslam karşıtlığının Müslüman karşıtlığına dönüşüp dönüşmediği sorusunu gündeme getirme çabasındaki bu çalışmada prensip olarak herhangi bir dinin öğretilerine karşı olmanın suç olarak konumlandırılmaması gerekliliği vurgulanmaktadır. Öte yandan bir dinin karşıtı olmak o dine inananlara karşı olmayı gerektirmez. Çünkü bu karşıtlık egemen kültürün, toplumda azınlık durumda olan kültürün üyelerine sistematik şekilde ayrımcılık uygulaması ile sonuçlanacaktır. Buradaki kırmızı çizgi ise bu karşıtlığın bireysel düzeyde kalması ve kurumsal düzeye (devlet, sivil toplum vb.) yansımaması ve bireysel düzeyde olsa bile nefret söylemi içermemesidir. Eğer bir devlet bir dini “Öteki” olarak konumlandırır ona karşı olduğu belli olan kanunlar ve uygulamalar (İngiltere'deki Teröre Karşı Mücadele ve Güvenlik Kanunu gibi) yapmaya başlarsa bir dine karşı olmanın yansıması olarak ona inananlara yapısal bir ayrımcılık uygulanması kaçınılmaz olur. Bu çalışmanın başka çalışmalar tarafından tartışılmasına salık verdiği nokta ise internetin güçlendirdiği aşırı unsurların da etkisiyle ana akım partilerin yaşadığı savrulmanın tüm politik arenayı etkilemesi ve Batı'da İslam karşıtlığının Müslüman karşıtlığına dönüşmesidir.
Tim Berners Lee ve pek çok isim internetin özgürlüklerle beraber anılması gerektiğini savunmuşlardır. Bu noktada ifade özgürlüğünün insanların ve toplumların gelişimi açısından önemini vurgulamak ciddi bir önem taşır. İnternetin bu noktada farklı düşüncelerin bir arada tartışılabileceği bir kamusal alana dönüşmesi özellikle ilk dönem teorisyenleri tarafından hararetle savunulmuştur. Bu çalışma da benzer şekilde teori düzeyinde internetin bir özgürleşme aracı olarak kullanılmasının altını çizer. Ancak pratik düzeyde yaşananlar teoriden oldukça farklıdır. İnternette genellikle ifade özgürlüğünün sınırları aşılarak nefret söylemi ve ayrımcılık vuku bulmaktadır. İslam karşıtlığının Müslüman karşıtlığına dönüşüp dönüşmediği sorusunu gündeme getirme çabasındaki bu çalışmada prensip olarak herhangi bir dinin öğretilerine karşı olmanın suç olarak konumlandırılmaması gerekliliği vurgulanmaktadır. Öte yandan bir dinin karşıtı olmak o dine inananlara karşı olmayı gerektirmez. Çünkü bu karşıtlık egemen kültürün, toplumda azınlık durumda olan kültürün üyelerine sistematik şekilde ayrımcılık uygulaması ile sonuçlanacaktır. Buradaki kırmızı çizgi ise bu karşıtlığın bireysel düzeyde kalması ve kurumsal düzeye (devlet, sivil toplum vb.) yansımaması ve bireysel düzeyde olsa bile nefret söylemi içermemesidir. Eğer bir devlet bir dini “Öteki” olarak konumlandırır ona karşı olduğu belli olan kanunlar ve uygulamalar (İngiltere'deki Teröre Karşı Mücadele ve Güvenlik Kanunu gibi) yapmaya başlarsa bir dine karşı olmanın yansıması olarak ona inananlara yapısal bir ayrımcılık uygulanması kaçınılmaz olur. Bu çalışmanın başka çalışmalar tarafından tartışılmasına salık verdiği nokta ise internetin güçlendirdiği aşırı unsurların da etkisiyle ana akım partilerin yaşadığı savrulmanın tüm politik arenayı etkilemesi ve Batı'da İslam karşıtlığının Müslüman karşıtlığına dönüşmesidir.