Eski İstanbul, şehrin gündelik hayatı, adet ve gelenekleri; Boğaziçi, yalılar, köşkler, konaklar, semai kahveleri, meddahlar ve tulumbacılar; İstanbulun tarihi semtleri, Bizanstan kalan surlar, Kağıthane ve Sadabad eğlenceleri, lale bahçeleri, Ramazan geceleri ve Direklerarası gibi konulardan söz edildiğini sık sık duyarız... Ama bunları, hayatının büyük bir kısmını, gerçek kimliğini henüz yeni yeni kaybetmeye başlayan İstanbulda geçirmiş olan Edebiyat-ı Cedide döneminin ünlü şairi Cenab Şahabeddinin eski bir gazetenin sararmış yaprakları arasında unutulup kalmış İstanbulla ilgili yazılarından izlemek eski İstanbulu hatırlamak ve anlamak isteyen İstanbul sevdalıları için çok anlamlı. Cenab Şahabeddinin, kitabın birinci kısmındaki Ramazan Hasbihalleri başlığını taşıyan makaleleri, 20 Mayıs ile 18 Haziran 1920 tarihleri arasında, Anadolunun önemli bir kısmı ile İstanbulun işgal altında bulunduğu bir sırada kaleme alınmış. 1920de İstanbulda Ramazan ayı, İstanbulun geçmişi, şehrin tabii ve tarihi güzellikleri, bazı dini ve siyasi konularla I. Dünya Savaşının memlekette açmış olduğu derin yaralar etrafında kaleme alınan bu yazıların hemen her satırında, Cenab Şahabeddinin zekasının bütün kıvraklığını ve ironisini görmek mümkün. Toplum hayatındaki bazı sosyal değişmelerden de bahsedilen bu makalelerde, Cenab Şahabeddinin kendine özgü gözlem ve nükteleri yanında, Halid Ziya hariç, çağdaşı yazarların hiç birinde göremediğimiz, büyük bir üslup ustasının Türkçeyi kullanmadaki zarafet ve mahareti de görünüyor. Deyim yerindeyse, Türkçe onun kaleminde, Refik Halide kadar başka hiç bir yazarda göremeyeceğimiz değişik bir tad, bambaşka bir güzellik kazanıyor. Kitabın ikinci bölümünde ise, yazarın çoğu 1922 yılında Peyam-Sabah gazetesinde olmak üzere yine Ramazan, oruç, iftar ve bayramlar dolayısıyla yayımlamış olduğu on üç makalesi yer alıyor.
Eski İstanbul, şehrin gündelik hayatı, adet ve gelenekleri; Boğaziçi, yalılar, köşkler, konaklar, semai kahveleri, meddahlar ve tulumbacılar; İstanbulun tarihi semtleri, Bizanstan kalan surlar, Kağıthane ve Sadabad eğlenceleri, lale bahçeleri, Ramazan geceleri ve Direklerarası gibi konulardan söz edildiğini sık sık duyarız... Ama bunları, hayatının büyük bir kısmını, gerçek kimliğini henüz yeni yeni kaybetmeye başlayan İstanbulda geçirmiş olan Edebiyat-ı Cedide döneminin ünlü şairi Cenab Şahabeddinin eski bir gazetenin sararmış yaprakları arasında unutulup kalmış İstanbulla ilgili yazılarından izlemek eski İstanbulu hatırlamak ve anlamak isteyen İstanbul sevdalıları için çok anlamlı. Cenab Şahabeddinin, kitabın birinci kısmındaki Ramazan Hasbihalleri başlığını taşıyan makaleleri, 20 Mayıs ile 18 Haziran 1920 tarihleri arasında, Anadolunun önemli bir kısmı ile İstanbulun işgal altında bulunduğu bir sırada kaleme alınmış. 1920de İstanbulda Ramazan ayı, İstanbulun geçmişi, şehrin tabii ve tarihi güzellikleri, bazı dini ve siyasi konularla I. Dünya Savaşının memlekette açmış olduğu derin yaralar etrafında kaleme alınan bu yazıların hemen her satırında, Cenab Şahabeddinin zekasının bütün kıvraklığını ve ironisini görmek mümkün. Toplum hayatındaki bazı sosyal değişmelerden de bahsedilen bu makalelerde, Cenab Şahabeddinin kendine özgü gözlem ve nükteleri yanında, Halid Ziya hariç, çağdaşı yazarların hiç birinde göremediğimiz, büyük bir üslup ustasının Türkçeyi kullanmadaki zarafet ve mahareti de görünüyor. Deyim yerindeyse, Türkçe onun kaleminde, Refik Halide kadar başka hiç bir yazarda göremeyeceğimiz değişik bir tad, bambaşka bir güzellik kazanıyor. Kitabın ikinci bölümünde ise, yazarın çoğu 1922 yılında Peyam-Sabah gazetesinde olmak üzere yine Ramazan, oruç, iftar ve bayramlar dolayısıyla yayımlamış olduğu on üç makalesi yer alıyor.