1938 Türkiye'sindeyiz. Hitler'in ayak sesleri çoktan beri işitiliyor. Basında Yahudi kışkırtmaları yer alıyor. İstanbul'da yaşayan, Kırklareli doğumlu Menahem Adato'nun endişeleri de giderek artıyor. Daha dört yıl önce Trakya Yahudilerini hedef alan olayların anısı bütün tazeliğiyle belleğindedir. Başka çaresi yok, ihtida edecek, Türk kimliğini benimseyerek korku içinde yaşamaktan kurtulacaktır. Kararını verir, bir sonbahar günü ailesini toplar ve artık Yahudi değil Türk olduklarını bildirir. Henüz sekiz yaşındaki oğlu Elio, Erol Haker'dir artık! İnat etmenin sorunları ortadan kaldırmayacağını tüm aile birkaç yıl içinde fark eder, ama bu olay en çok ailenin küçük üyelerini, ''Erol''u ve kardeşi ''Altan''ı etkiler. Yaşamları boyunca iki kimlik arasına sıkışıp kalırlar. Çocuklar anneannelerine bile gizli gizli giderler. Yahudi toplumunun dışında kalmaya ne kadar çabalasalar da asla Türk olarak kabul edilmezler. Çok sık duyduğu ''Türk vatandaşı olan herkes Türk'tür'' sözlerine karşın; hayat, Erol'a Sünni-Müslüman bir ana babadan doğmayanların Türk olarak kabul görmeyeceğini çabucak öğretir. Okul, askerlik hizmeti ve iş yaşamında hep bir kimlik karabasanıyla boğuşmak zorunda kalır. Toplumda yaygın Yahudi imgesi de Erol'un peşini bırakmaz: Onlar ''sömürücüdür, kurnazdır, pistir, gürültücüdür, cimridir, karaborsacıdır, kalleş ve korkaktır. ''Erol'un bu karabasanı, Yahudi olmanın kimseye aykırı gelmediği bir ülkeye, İsrail'e yerleşmesiyle son bulur: ''Tuhaf bir şekilde, İsrail'de karşıma çıkan tüm karmaşaya karşın burasının evim olduğunu hissediyordum... nedeni çok basitti. Yahudi kimliğim artık yaşamıma gölge düşürmüyordu... Yaşamın her alanından insanlar, polis memurları, askerler, çöpçüler, otobüs şoförleri, posta memurları, çiftçiler, fabrika işçileri, hepsi Yahudi'ydi!''
1938 Türkiye'sindeyiz. Hitler'in ayak sesleri çoktan beri işitiliyor. Basında Yahudi kışkırtmaları yer alıyor. İstanbul'da yaşayan, Kırklareli doğumlu Menahem Adato'nun endişeleri de giderek artıyor. Daha dört yıl önce Trakya Yahudilerini hedef alan olayların anısı bütün tazeliğiyle belleğindedir. Başka çaresi yok, ihtida edecek, Türk kimliğini benimseyerek korku içinde yaşamaktan kurtulacaktır. Kararını verir, bir sonbahar günü ailesini toplar ve artık Yahudi değil Türk olduklarını bildirir. Henüz sekiz yaşındaki oğlu Elio, Erol Haker'dir artık! İnat etmenin sorunları ortadan kaldırmayacağını tüm aile birkaç yıl içinde fark eder, ama bu olay en çok ailenin küçük üyelerini, ''Erol''u ve kardeşi ''Altan''ı etkiler. Yaşamları boyunca iki kimlik arasına sıkışıp kalırlar. Çocuklar anneannelerine bile gizli gizli giderler. Yahudi toplumunun dışında kalmaya ne kadar çabalasalar da asla Türk olarak kabul edilmezler. Çok sık duyduğu ''Türk vatandaşı olan herkes Türk'tür'' sözlerine karşın; hayat, Erol'a Sünni-Müslüman bir ana babadan doğmayanların Türk olarak kabul görmeyeceğini çabucak öğretir. Okul, askerlik hizmeti ve iş yaşamında hep bir kimlik karabasanıyla boğuşmak zorunda kalır. Toplumda yaygın Yahudi imgesi de Erol'un peşini bırakmaz: Onlar ''sömürücüdür, kurnazdır, pistir, gürültücüdür, cimridir, karaborsacıdır, kalleş ve korkaktır. ''Erol'un bu karabasanı, Yahudi olmanın kimseye aykırı gelmediği bir ülkeye, İsrail'e yerleşmesiyle son bulur: ''Tuhaf bir şekilde, İsrail'de karşıma çıkan tüm karmaşaya karşın burasının evim olduğunu hissediyordum... nedeni çok basitti. Yahudi kimliğim artık yaşamıma gölge düşürmüyordu... Yaşamın her alanından insanlar, polis memurları, askerler, çöpçüler, otobüs şoförleri, posta memurları, çiftçiler, fabrika işçileri, hepsi Yahudi'ydi!''