"Ben İstanbul'un dağınık, ilkel ve sevecen mantığını severim. Batının cetvelle çizilmiş, simetrik yolları bana güçten, zenginlikten başka bir şey anlatmaz. O ruhsuz düzen içinde, yalnız, tek başıma, vahşi bir ortamda yolumu arayan ve bulamayan bir insan gibi duyumsarım kendimi. Hayal kuramam oralarda.
İstanbul inişli yokuşlu yollarıyla, bir büyük caddeden bir başkasına uzanan yokuşları ya da bir yolun başladığı yerden yamaçlara tırmanan merdivenleriyle bir bahçe halısı gibidir. Batının sanayi canavarlarının övgüsünü yansıtan geniş, bir ucundan öteki ucu görülen caddeleri bana korku verir. Ben yokuşsuz, merdivensiz bir dünyada, her yanı düzenli bir kentte, kendimi oraya hapsedilmiş gibi duyumsarım. İstanbul'da ise özgürüm."
"Ben İstanbul'un dağınık, ilkel ve sevecen mantığını severim. Batının cetvelle çizilmiş, simetrik yolları bana güçten, zenginlikten başka bir şey anlatmaz. O ruhsuz düzen içinde, yalnız, tek başıma, vahşi bir ortamda yolumu arayan ve bulamayan bir insan gibi duyumsarım kendimi. Hayal kuramam oralarda.
İstanbul inişli yokuşlu yollarıyla, bir büyük caddeden bir başkasına uzanan yokuşları ya da bir yolun başladığı yerden yamaçlara tırmanan merdivenleriyle bir bahçe halısı gibidir. Batının sanayi canavarlarının övgüsünü yansıtan geniş, bir ucundan öteki ucu görülen caddeleri bana korku verir. Ben yokuşsuz, merdivensiz bir dünyada, her yanı düzenli bir kentte, kendimi oraya hapsedilmiş gibi duyumsarım. İstanbul'da ise özgürüm."