"Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi" huzurunda iken her şey ne kadar güzeldi. Yok ile Var bir arada idi. Yok'un varlığı ya da Var'ın yokluğu arasında karar seçime göre değişiyordu. Yoklar her an Varlarla iç içe idi. Aslında Yoklar, Varlardan daha var idi. "Arş'ı yük-lenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rabbi hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemekteydiler" ve ben de Levh-i Mahfuz'da hakkımda yazılanları yaşayana dek Nur'un emrindeydim. Zaten her şey Levh-i Mahfuz'da yazılanların vuku bulmasıyla başladı. Ondan önce bana verilen emanete ve Nur'a verdiğim ahde harfiyen riayet ediyordum. Güven ve huzur içindeydim ve rızkım da her yerden bol bol gelmekteydi. Rabbin huzurunda bulunacaktım da tüm varlardan yoksun mu bırakılacaktım? Muhaldi. Nur, benim nurumdu. Nur'u her şeyden daha çok seviyor, üstün tutuyor ve takdis ediyordum. Kaldı ki Nur'u hâlâ öyle görüyor, biliyor ve O'nu her şeyden yüce tutarak Nur'un büyüklüğünü önce takdis sonra itiraf ediyorum. Fakat Nur'un benden sonra çamurdan yarattığı o mahlûku benden üstün tutmasını hazmedemiyorum. Nasıl olur da sonradan, kurumuş bir çamurdan ve şekillenmiş balçıktan yaratılan o mahlûk, Nur'un halifesi konumunda olabilir ki? Pekâlâ, ben de olabilirdim. Hayır! Nur, o mahlûku seçti ve seçer seçmez de ona secde etmemizi emretti. Nur'un huzurundaki diğer varlıklar derhal emre riayet ederken ben tereddütte kaldım ve o mahlûka secde etmedim! Edemedim. O mahlûk herhangi bir vazife yüklenmemiş iken neden halife konumuna getirildi ki? Esrarlıydı. Gaybın mührü ile mühürlenmişti.
"Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi" huzurunda iken her şey ne kadar güzeldi. Yok ile Var bir arada idi. Yok'un varlığı ya da Var'ın yokluğu arasında karar seçime göre değişiyordu. Yoklar her an Varlarla iç içe idi. Aslında Yoklar, Varlardan daha var idi. "Arş'ı yük-lenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rabbi hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemekteydiler" ve ben de Levh-i Mahfuz'da hakkımda yazılanları yaşayana dek Nur'un emrindeydim. Zaten her şey Levh-i Mahfuz'da yazılanların vuku bulmasıyla başladı. Ondan önce bana verilen emanete ve Nur'a verdiğim ahde harfiyen riayet ediyordum. Güven ve huzur içindeydim ve rızkım da her yerden bol bol gelmekteydi. Rabbin huzurunda bulunacaktım da tüm varlardan yoksun mu bırakılacaktım? Muhaldi. Nur, benim nurumdu. Nur'u her şeyden daha çok seviyor, üstün tutuyor ve takdis ediyordum. Kaldı ki Nur'u hâlâ öyle görüyor, biliyor ve O'nu her şeyden yüce tutarak Nur'un büyüklüğünü önce takdis sonra itiraf ediyorum. Fakat Nur'un benden sonra çamurdan yarattığı o mahlûku benden üstün tutmasını hazmedemiyorum. Nasıl olur da sonradan, kurumuş bir çamurdan ve şekillenmiş balçıktan yaratılan o mahlûk, Nur'un halifesi konumunda olabilir ki? Pekâlâ, ben de olabilirdim. Hayır! Nur, o mahlûku seçti ve seçer seçmez de ona secde etmemizi emretti. Nur'un huzurundaki diğer varlıklar derhal emre riayet ederken ben tereddütte kaldım ve o mahlûka secde etmedim! Edemedim. O mahlûk herhangi bir vazife yüklenmemiş iken neden halife konumuna getirildi ki? Esrarlıydı. Gaybın mührü ile mühürlenmişti.