9789758460632
625276
https://www.siyasalkitap.com/kadin-gozuyle-kent-oykuleri
Kadın Gözüyle Kent Öyküleri
12.00
Şehir orada, insanın bağrına bıçak gibi saplanan, çaresiz bırakan güzelliğiyle, erguvan, alev rengi, lacivert hareleriyle, karanlık bastırdıkça yükselen yedi kollu muhteşem şamdanıyla, karşımda duruyor. Bu kadar güzel olmasa, içim bu kadar acımayacak. Ona yeniden sahip olacağıma inansam, yeniden "Bekle Bizi İstanbul" deme gücüm olsa, böyle kederlenmeyeceğim. Belki binlerce yıl önce de, Septimus Severus'un askerlerinin kılıcından ve şehri yutan alevlerden kurtulmuş bir Bizantionlu tapınakların ve tanrı heykellerinin karşısında yere çöküp, aynı duygularla ölmeye yatmıştı. Belki yüzlerce yıl önce, Fatih'in askerleri surları yarıp şehre girdiğinde, Konstantinopolis'e tutkuyla bağlı bir Bizanslı bilge, ya da Venedikli, Cenevizli bir tüccar, içinde aynı çaresiz yorgunluğu duymuştu. Belki de son Osmanlı, yabancı bir gemiyle şehri terk ederken, limana son bir defa aynı çaresiz kederle bakmıştı. Ve her fetihten, her zaferden sonra şehrin yeni sahipleri içlerinde aynı büyük umut, aynı zafer küstahlığıyla şehri kendi suretlerine göre yeniden yaratmaya kalkmışlardı.Ne budalaca çaba! Şehrin bütün suretlere kendi aynasını tuttuğunu, herkesi ötekileştirip, kendi aynasında yansıttığını, biz değiştiğini sanıp da geçmişe ağıtlar düzerken hep aynı kaldığını, üç bin yıllık bir efsane olduğunu nereden bilebilirdik!
Şehir orada, insanın bağrına bıçak gibi saplanan, çaresiz bırakan güzelliğiyle, erguvan, alev rengi, lacivert hareleriyle, karanlık bastırdıkça yükselen yedi kollu muhteşem şamdanıyla, karşımda duruyor. Bu kadar güzel olmasa, içim bu kadar acımayacak. Ona yeniden sahip olacağıma inansam, yeniden "Bekle Bizi İstanbul" deme gücüm olsa, böyle kederlenmeyeceğim. Belki binlerce yıl önce de, Septimus Severus'un askerlerinin kılıcından ve şehri yutan alevlerden kurtulmuş bir Bizantionlu tapınakların ve tanrı heykellerinin karşısında yere çöküp, aynı duygularla ölmeye yatmıştı. Belki yüzlerce yıl önce, Fatih'in askerleri surları yarıp şehre girdiğinde, Konstantinopolis'e tutkuyla bağlı bir Bizanslı bilge, ya da Venedikli, Cenevizli bir tüccar, içinde aynı çaresiz yorgunluğu duymuştu. Belki de son Osmanlı, yabancı bir gemiyle şehri terk ederken, limana son bir defa aynı çaresiz kederle bakmıştı. Ve her fetihten, her zaferden sonra şehrin yeni sahipleri içlerinde aynı büyük umut, aynı zafer küstahlığıyla şehri kendi suretlerine göre yeniden yaratmaya kalkmışlardı.Ne budalaca çaba! Şehrin bütün suretlere kendi aynasını tuttuğunu, herkesi ötekileştirip, kendi aynasında yansıttığını, biz değiştiğini sanıp da geçmişe ağıtlar düzerken hep aynı kaldığını, üç bin yıllık bir efsane olduğunu nereden bilebilirdik!
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.