Mesude Demiroğlu'nun kalemi; derin bir soluk gibi, şefkat dolu bir okşayış gibi, bir damlahabersiz gözyaşı gibi geçiyor, dağ yollarından, uzak köylerden, soğuk sınıflardan, kireçsizodalardan, güz bahçelerinden.
Ergani'nin mesleğine sevdalı genç öğretmeni, şimdi en güzel dersini veriyor, o kırk yıldansüzülüp geleni eşsiz bir lirizmle anlatıyor okurlarına.
Anılar ve acılar önce Mesude Demiroğlu'nun ipeksi ruhunun aynasına yansıyor, sonra sayfalaradökülüyor ve bu otuz öykü, ta canevimizden vuruyor bizi.
Kız çocuklar, genç gelinler, anneler…
“Kadınlar Hep Kadınlar” yazgıları şimdi yeniden yazılıyor ve artık sonsuzluğa kazınıyor.
Çiğdem Ülker
Mesude Demiroğlu'nun kalemi; derin bir soluk gibi, şefkat dolu bir okşayış gibi, bir damlahabersiz gözyaşı gibi geçiyor, dağ yollarından, uzak köylerden, soğuk sınıflardan, kireçsizodalardan, güz bahçelerinden.
Ergani'nin mesleğine sevdalı genç öğretmeni, şimdi en güzel dersini veriyor, o kırk yıldansüzülüp geleni eşsiz bir lirizmle anlatıyor okurlarına.
Anılar ve acılar önce Mesude Demiroğlu'nun ipeksi ruhunun aynasına yansıyor, sonra sayfalaradökülüyor ve bu otuz öykü, ta canevimizden vuruyor bizi.
Kız çocuklar, genç gelinler, anneler…
“Kadınlar Hep Kadınlar” yazgıları şimdi yeniden yazılıyor ve artık sonsuzluğa kazınıyor.
Çiğdem Ülker