Yardımlaşma; çocuklara küçük yaşta örneklerle ve model olunarak verilmesi gereken bir duyudur. Bu “Size” yazmak bir ritüele döndü sanki. Yazdığımda daha iyi düşünebiliyorum. Kelimeler duygularımın etüdü. Bir tedavi yöntemi, ancak okunduğu zaman anlamlı olacak. Okunmadığı için yaşadığım hayal kırıklığı tarifsiz. Peki, “Siz” kimsiniz? Bir “Siz” nereden bulunur ki. Sözleştiğiniz birine gittiğinizde evde olmaması gibi. Deniz otobüsüne alınan son araba olamayıp kalakalmak gibi. Uzattığınız elin sıkılmaması gibi. Altınızdaki sandalyeyi tam oturacağınız sırada çekmişler gibi. Hep bir duyulma ve görülme isteği, kabul edilme beklentisi. Yani annem, babam ve benim gibi. Yılların reddedilişi, hüznü ve kederi. Acımın karanlık yüzü, ayınki mi karanlık benimki mi?
Son zamanlarda, içindeki kişiye “Siz” adını verdiği defteri, bir nesne olmaktan çıkıp, ete kemiğe bürünmüş, sadece zamirden ibaret olmakla birlikte bir “kişi” oluvermişti. ……Bunları düşünerek özlemle gitti ona. Yavaşça açtı mis gibi kahve kokan kapağını. Elini gezdirirken üstünde, çok sevdiği birini okşadığını sandı. Yalnızlığı, insan ancak insanda yitirirdi. Aslı ise onu, defteri ile yüzleşerek yitirebilmeyi umuyordu: “İçimin bekleme salonundayım. Burada olmak ne kadar da anlamsızlaştı birden. Niye yazıyorum, aradığım ne ola? Kendimi ötekinde aramak bu. Oysa kendini kendinde bulur sanırdım insan. Kendimde miyim? Sürekli başkasında aramaya yeltendiğime göre, yıllar öncesinden beri demek ki kendimde değilim. Yıllar sonrasındaysa, kendimde olabilme çabası bu.”
Niçin yazdığına gelince orası meçhuldü. Bunu, daha fazla yazdıkça anlayabileceğini düşünüyordu. Yazdıklarını başkalarının okumasından çok kendisi için yazıyordu. Kelimelere harf olan sesleri, paragraflara cümle olan kelimeleri yazıp tekrar okuduğunda, kendine daha çok yaklaştığını hissediyordu. Son aylarda kendini, hayatı anlama çabasına düşmüş biri olarak görüyor, hatta bunda biraz geç kaldığını bile düşünüyordu. Bu gayrete niye şimdi düştüğüne gelince, onun da bilinen bir nedeni yoktu. Bu düşüncelerle olayların iyiden iyiye düğümlendiği, ancak okurunun dönüşüyle çözülebilecek romanına sürüklenmek üzere kendini bıraktı.
Yardımlaşma; çocuklara küçük yaşta örneklerle ve model olunarak verilmesi gereken bir duyudur. Bu “Size” yazmak bir ritüele döndü sanki. Yazdığımda daha iyi düşünebiliyorum. Kelimeler duygularımın etüdü. Bir tedavi yöntemi, ancak okunduğu zaman anlamlı olacak. Okunmadığı için yaşadığım hayal kırıklığı tarifsiz. Peki, “Siz” kimsiniz? Bir “Siz” nereden bulunur ki. Sözleştiğiniz birine gittiğinizde evde olmaması gibi. Deniz otobüsüne alınan son araba olamayıp kalakalmak gibi. Uzattığınız elin sıkılmaması gibi. Altınızdaki sandalyeyi tam oturacağınız sırada çekmişler gibi. Hep bir duyulma ve görülme isteği, kabul edilme beklentisi. Yani annem, babam ve benim gibi. Yılların reddedilişi, hüznü ve kederi. Acımın karanlık yüzü, ayınki mi karanlık benimki mi?
Son zamanlarda, içindeki kişiye “Siz” adını verdiği defteri, bir nesne olmaktan çıkıp, ete kemiğe bürünmüş, sadece zamirden ibaret olmakla birlikte bir “kişi” oluvermişti. ……Bunları düşünerek özlemle gitti ona. Yavaşça açtı mis gibi kahve kokan kapağını. Elini gezdirirken üstünde, çok sevdiği birini okşadığını sandı. Yalnızlığı, insan ancak insanda yitirirdi. Aslı ise onu, defteri ile yüzleşerek yitirebilmeyi umuyordu: “İçimin bekleme salonundayım. Burada olmak ne kadar da anlamsızlaştı birden. Niye yazıyorum, aradığım ne ola? Kendimi ötekinde aramak bu. Oysa kendini kendinde bulur sanırdım insan. Kendimde miyim? Sürekli başkasında aramaya yeltendiğime göre, yıllar öncesinden beri demek ki kendimde değilim. Yıllar sonrasındaysa, kendimde olabilme çabası bu.”
Niçin yazdığına gelince orası meçhuldü. Bunu, daha fazla yazdıkça anlayabileceğini düşünüyordu. Yazdıklarını başkalarının okumasından çok kendisi için yazıyordu. Kelimelere harf olan sesleri, paragraflara cümle olan kelimeleri yazıp tekrar okuduğunda, kendine daha çok yaklaştığını hissediyordu. Son aylarda kendini, hayatı anlama çabasına düşmüş biri olarak görüyor, hatta bunda biraz geç kaldığını bile düşünüyordu. Bu gayrete niye şimdi düştüğüne gelince, onun da bilinen bir nedeni yoktu. Bu düşüncelerle olayların iyiden iyiye düğümlendiği, ancak okurunun dönüşüyle çözülebilecek romanına sürüklenmek üzere kendini bıraktı.