Bir kez daha dev binanın önünde durdum. Beni alacak kabinin gelmesini bekledim. Az sonra kabin geldi ve kapı açıldı. Girip içerideki koltuğa oturdum. Kapı kapandıktan sonra o sinir bozucu hologram belirdi.
“Hoş geldiniz efendim. Hangi birime gitmek istersiniz?”
“Bayan Zilya lütfen.”
“Tabii efendim. Otuz yedi saniye sonra Bayan Zilya'nın ofisinde olacaksınız.”
Neyse ki bu defa abuk sabuk sorularla meşgul etmedi beni. Az sonra kayboldu. Ben de gözlerimi kapatıp, içeride çalmaya başlayan o meşhur sağır bestecinin en güzel çalışmasını dinledim, Bayan Zilya'nın hayali eşliğinde… Tanrı('sı)nın kendi elleriyle çizdiği yüz hatlarını, üzüm karası koca gözlerini, siyah saçlarını, inci dişlerini, tenini düşündüm. Kendimi hayale öyle kaptırmışım ki, kabinin onun ofisinde olduğunu cennetten geldiğini düşündüğüm o sesle anladım.
“Tekrar hoş geldiniz efendim. Acaba sorununuz nedir?”
Uzun süre konuşamadım. Sadece baktım. Bakışlarının bana yaptığı büyüyü bozan, yine tanrısal sesi oldu.
“Efendim, rahatsızlığınızı ve şikâyetlerinizi anlatır mısınız?”
“Rahatsızlığımı biliyorsun,” dedim sesim titreyerek.
“Üzgünüm efendim,” dedi. “Size bu konuda yardım edemeyeceğimi daha önce de söyledim.”
“Senden yardım beklemiyorum. Sadece beni anlamanı istiyorum.”
“Maalesef sizi anlayamam. Ben de sizden anlayışlı olmanızı rica ediyorum. Çünkü biliyorsunuz ki ben...”
“Bilmiyorum. Seni sevmemi engelleyecek hiçbir şeyi bilmek istemiyorum.”
“Bana başka çare bırakmadınız. Şu an sizi 'Siber Duygu Bozuklukları Birimi'ne aktarıyorum. Umarım bundan sonra görüşmeyiz. İyi günler efendim.”
Artık tahammülü kalmamıştı. Son sözümü söylemeden beni sibernetik delilerin gittiği birime gönderdi. Belki de haklıydı: 24. yüzyılda bile bir robota aşık olmak normal karşılanmıyordu."
Bir kez daha dev binanın önünde durdum. Beni alacak kabinin gelmesini bekledim. Az sonra kabin geldi ve kapı açıldı. Girip içerideki koltuğa oturdum. Kapı kapandıktan sonra o sinir bozucu hologram belirdi.
“Hoş geldiniz efendim. Hangi birime gitmek istersiniz?”
“Bayan Zilya lütfen.”
“Tabii efendim. Otuz yedi saniye sonra Bayan Zilya'nın ofisinde olacaksınız.”
Neyse ki bu defa abuk sabuk sorularla meşgul etmedi beni. Az sonra kayboldu. Ben de gözlerimi kapatıp, içeride çalmaya başlayan o meşhur sağır bestecinin en güzel çalışmasını dinledim, Bayan Zilya'nın hayali eşliğinde… Tanrı('sı)nın kendi elleriyle çizdiği yüz hatlarını, üzüm karası koca gözlerini, siyah saçlarını, inci dişlerini, tenini düşündüm. Kendimi hayale öyle kaptırmışım ki, kabinin onun ofisinde olduğunu cennetten geldiğini düşündüğüm o sesle anladım.
“Tekrar hoş geldiniz efendim. Acaba sorununuz nedir?”
Uzun süre konuşamadım. Sadece baktım. Bakışlarının bana yaptığı büyüyü bozan, yine tanrısal sesi oldu.
“Efendim, rahatsızlığınızı ve şikâyetlerinizi anlatır mısınız?”
“Rahatsızlığımı biliyorsun,” dedim sesim titreyerek.
“Üzgünüm efendim,” dedi. “Size bu konuda yardım edemeyeceğimi daha önce de söyledim.”
“Senden yardım beklemiyorum. Sadece beni anlamanı istiyorum.”
“Maalesef sizi anlayamam. Ben de sizden anlayışlı olmanızı rica ediyorum. Çünkü biliyorsunuz ki ben...”
“Bilmiyorum. Seni sevmemi engelleyecek hiçbir şeyi bilmek istemiyorum.”
“Bana başka çare bırakmadınız. Şu an sizi 'Siber Duygu Bozuklukları Birimi'ne aktarıyorum. Umarım bundan sonra görüşmeyiz. İyi günler efendim.”
Artık tahammülü kalmamıştı. Son sözümü söylemeden beni sibernetik delilerin gittiği birime gönderdi. Belki de haklıydı: 24. yüzyılda bile bir robota aşık olmak normal karşılanmıyordu."